Organ bağışı, günümüzde medyadaki kampanyaların da etkisiyle toplumun geniş bir kesimi tarafından destekleniyor. Ancak bu olumlu tutuma rağmen, halâ hem ülkemizde hem de dünyada organ bağışçısı olma oranları beklenin oldukça altında. Organ bağışı ile ilgili bu tutarsız durumu daha iyi anlayabilmek için son yıllarda organ bağışçısı olmayı etkileyen faktörler daha fazla araştırmaya konu olmaya başladı.

Bu alandaki çalışmaların bir kısmı organ bağışı konusunda özellikle kültürel özelliklerin önemli rol oynadığını gösteriyor. Örneğin kültüre göre ölüm kavramına yüklenen anlamlar farklılaşabiliyor. Japonya’da yapılan bir çalışmada beyin ölümünün bir ölüm şekli olarak kabul görmediği, ölümün bir ¨süreç¨ olarak anlamlandırıldığı görüldü. Bu kültürel yaklaşım, toplumdaki organ bağışı oranlarının neden düşük olduğuna işaret edebilir.

Bunun yanında organ bağışında karar alan kişinin donörün (verici) kendisinin veya ölen hasta yakınının olması da bu süreci etkileyen faktörlerden biri. Yaşayan donörlerin organlarını bağışlama kararını alırken özgecilik (altruism), yani başkalarının iyiliği için özveride bulunmayı benimsemek önemli bir rol oynarken, ailelerin yakınlarının organlarını bağışlama kararı almasında özgecilik, bir motivasyon kaynağı olarak daha az öneme sahip. Yaşayan donörler özellikle aile yakını, arkadaş gibi tanıdıkları kişilere organlarını bağışlarken, bunu aslında bir ¨hediye¨ olarak kabul ediyorlar. Organ bağışının böyle bir anlam kazanmasında donör ile alıcının bire bir iletişim halinde olması ve donörün kimliğinin belli olması oldukça önemli. Organ bağışı havuzlarından anonim yapılan bağışlarda bu koşullar sağlanamadığı için, hediye verme anlayışı bir motivasyon kaynağı değil.

Organ bağışı sürecinde incelenen bir diğer kavram ise ¨karşılıklılık¨ anlayışı. Özellikle bir tanıdık veya akrabaya yapılan organ bağışında verici kişilerin ilişkilerinde karşılıklılık ilkesini gözettiği, bu nedenle organ alıcılarının bir yakınından organ almak yerine anonim olarak yapılmış bir bağışı kabul etmeyi tercih edebildiği görülüyor. Organ bağışı ile ilgili bu kavramlar aynı zamanda ülkelerin bu alandaki politikalarının oluşturulmasında da önemli rol oynuyor. Karşılıklılık kavramını politikaların oluşturulmasında kullanan İsrail ve İran gibi ülkeler bağış oranlarını artırmak için organ bağışçısı olan kişilere ve ailelerine organ nakli gerektiğinde onlara öncelik tanıma veya organ bağışçısı olan kişilere maddi yardım yapma gibi yöntemler uygulayabiliyor. Amerika, Avustralya ve İngiltere’de ise organ bağışı ile ilgili politikalarsa özgecilik kavramı temelli olarak oluşturuluyor.

Organ bağışı oranlarının artışı için oldukça önemli olan bir diğer durum ise sağlıklı bireylerin organ bağışçısı olma istekliliği. Yapılan pek çok çalışma, bireylerin bu kararı alma sürecinde ölen kişinin bedensel bütünlüğü ve organ donörlerine verilen medikal bakım ile ilgili sosyal ve kültürel normların oldukça etkili olduğunu gösteriyor. Hem ülkemizde hem de dünyada organ bağışına engel olan başlıca unsurlar arasında beyin ölümünün klinik ve remi olarak yetersiz tanımlanması ve toplumların dini ve etnik özellikleri yer alıyor. Bu nedenle çoğu araştırma, organ bağışı süreci ve bağışçı olma ile ilgili toplumun bilinçlendirilmesinin organ bağışlarının artmasında önemli rolü olduğu sonucuna ulaşıyor.

Toplumun bilinçlendirilmesine yönelik yapılacak çalışmalar ve her toplumun kültürel özelliklerine göre oluşturulmuş organ bağışı politikaları ve kampanyaları ile organ bağışçısı olma oranlarını artırmak mümkün.

Detaylar için Kaynak

Da Silva, I. R. F., ve Frontera, J. A. (2015). Worldwide barriers to organ donation. JAMA Neurology. American Medical Association. https://doi.org/10.1001/jamaneurol.2014.3083

Sharp, C., ve Randhawa, G. (2014). Altruism, gift giving and reciprocity in organ donation: A review of cultural perspectives and challenges of the concepts. Transplantation Reviews, 28(4), 163–168. https://doi.org/10.1016/j.trre.2014.05.001

RelatedPost