Bir an için çocukluğunuza dönelim. Annenizin en sevdiğiniz atıştırmalığı, örneğin çikolatalı bir kurabiyeyi önünüze koyduğunu ve size iki seçenek sunduğunu düşünün: Ya kurabiyeyi hemen yiyip içinizdeki karşı konulmaz isteği yatıştıracaksınız ya da kurabiyeye elinizi sürmeden annenizin market alışverişinden dönmesini bekleyeceksiniz ve bir yerine iki kurabiye ile ödüllendirileceksiniz. Annesini marketten dönene kadar beklemek bir yetişkin için oldukça basit gelebilir; fakat çocukların sabrı ve iradesi yetişkinlere kıyasla oldukça düşüktür. Çocuğun bu durumda yaşadığı ikilemi kilo vermek isteyen bir yetişkinin yorucu bir iş günü sonrası spor salonunda ter dökmek ile arkadaşlarıyla bir restorana gidip keyifle sohbet etmek arasında yaşadığı ikileme benzetebiliriz.
1960’larda klinik psikolog Walter Miscel önderliğinde yürütülen ve “Marshmallow Testi” olarak popülerlik kazanan araştırmayı belki bilirsiniz. Miscel, Stanford Üniversitesi’ndeki laboratuvarında yaşları dört ile altı arasında değişen bir grup çocuğa ilk senaryodakine benzer bir test uyguluyor. Çocuklara kendi seçtikleri bir atıştırmalığı veriyor ve onlara ya bu atıştırmalığı hemen yiyebileceklerini ya da yaklaşık 15 dakika süren bir bekleme sonrasında kendisi odaya geri döndüğünde eğer atıştırmalığa dokunmamışlarsa aynı atıştırmalıktan bir tane daha alabileceklerini söylüyor. Miscel ardından bu çocukları yetişkinliklerine kadar takip ediyor ve test sonuna kadar beklemeyi başarabilen ve başaramayan çocukların hayatlarında ne gibi farklılıklar olduğunu gözlemliyor.
Başta bahsedilen iki senaryodaki ortak özellik “doyum erteleme” dediğimiz, uzun vadede bizi daha çok mutlu edeceğini bildiğimiz bir hedef uğruna anlık tatmin duyacağımız cezbedici şeylere direnebilmedir. Çocuk için en sevdiği atıştırmalıktan bir değil iki tane yiyebiliyor olmak ve yetişkin için hedeflediği sağlığa ya da beden görüntüsüne ulaşmak beraberinde anlık olarak reddetmesi gereken birtakım uyaranları getiriyor. Bu uyaranlara yenik düşenler kısa süreli haz duyarken uzun vadede mutsuz oluyor. Uyaranlara karşı irade gösterebilenler ise zamanı geldiğinde daha güçlü bir tatmin duygusuyla ödüllendiriliyor. Miscel, otuz yıl sonra laboratuvarında incelediği çocuklarda tam olarak şunu gözlemliyor: Doyum ertelemeyi başaran çocuklar başaramayan çocuklara kıyasla daha yüksek puanlı üniversitelerden mezun olan, daha çok para kazanan, daha düşük beden kitle indeksine sahip olan, daha az madde bağımlılığına yakalanan ve daha düzenli ilişkiler yürütebilen yetişkinlere dönüşüyor.
Bu gibi araştırmalar bekleyebilmenin, sabredebilmenin ve kendini kontrol edebilmenin hayatlarımıza etkisinin tahmin ettiğimizden çok daha büyük olduğunu gösteriyor. Çocuklarımızın gelecekteki hayatlarına katkı sağlamak istiyorsak onları eğitirken sabrın önemini etkili bir şekilde vurgulamak ve doyum erteleme becerisi üzerine yeterince alıştırma yaptıklarından emin olmak önemli.
Detaylar için Kaynak
Mischel, Walter (2014). The Marshmallow Test: Mastering Self-Control. New York; Little, Brown and Company.