Her alanda olduğu gibi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında okuyan ve özellikle yüksek lisans/doktora sürecindeki öğrencilerin sıklıkla merak ettiği bir konu olan yurt dışında eğitim konusuna değinmek istedik. Yurt dışında eğitim, maddi ve manevi olarak bireyin hazırlıklı olmasını gerektiren bir süreç. Bu süreç hakkında tecrübe eden kişilerden bilgi ve tavsiyeler dinlemek, karar sürecindeki kişiler için oldukça önem taşıyor. Biz de, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında, Amerika’da doktora eğitimi alma ile ilgili Dr. Gökçe Bulgan ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

Selin Mısır: Siz danışmanlık psikolojisi alanında Amerika’da doktora eğitimi aldınız. Amerika’da bu alanda eğitimin nasıl olduğunu ve tecrübelerinizi konuşacağız. Ancak öncelikle bize önceki eğitim ve varsa iş tecrübelerinizi ve Amerika’da doktora eğitimi almaya nasıl karar verdiğinizi anlatabilir misiniz?

Gökçe Bulgan: Kendimi kısaca tanıtmam gerekirse lisans ve yüksek lisans eğitimimi Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nde tamamladım. Yüksek lisans yaparken bir yandan da bölümde araştırma görevlisi olarak çalıştım. Sonrasında ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde doktora eğitimime başladım. Doktora sürecinde İstanbul’da yaşıyor, haftanın üç günü Boğaziçi’nde araştırma görevlisi olarak çalışıyor, iki günü ise ODTÜ’deki derslerim için Ankara’ya gidip geliyordum. Haftalık otobüs yolculuklarımda bazen ders çalışıyor veya müzik dinliyor, bazen de kendimi hayatımı sorgularken veya hayal kurarken buluyordum. Bu gidiş-gelişler bir süre sonra bana zor gelmeye başladı. Aslında zor gelen yolculuğun getirdiği fiziksel yorgunluktan ziyade çok da mutlu olmadığım bir sürecin içinde olmamdı. Kendimi sorguladıkça asıl isteğimin doktora eğitimimi yurt dışında almak olduğunu fark ettim. Doktoraya başladıktan 1-2 ay sonra ODTÜ’deki hocalarımın da desteği ve yönlendirmeleriyle bir sonraki sene için Amerika’ya başvurularımı yaptım. Purdue Üniversitesi’nden kabul alınca da eğitimime orada devam etmeye karar verdim.

S.M: Bu alanda hem Türkiye’de hem Amerika’daki eğitime dair bilgi ve tecrübeniz var. Türkiye’de psikolojik danışmanlık alanı oldukça ilgi gören bir alan. Bu nedenle pek çok üniversitede programlar açılıyor. Türkiye ve Amerika’daki programları karşılaştırdığınızda ne gibi farklılıklar görüyorsunuz? Eğitim içeriği ve sistemi konusunda bizi aydınlatabilir misiniz?

G.B: Aslına bakarsanız yurt dışındaki programlar da kendi aralarında farklılıklar gösterebiliyor. Ben Amerikan Psikoloji Derneğince (American Psychological Association) akredite olmuş bir danışmanlık psikolojisi programından mezun oldum. Bunun programa en büyük yansıması scientist-practitioner dediğimiz bilimsel alt yapısı olan yani araştırmalarca destekli uygulamaları danışmanlık sürecinde kullanan psikologlar yetiştiren bir eğitim almamızdı. Doktora eğitimi aldığım üniversite ise güçlü bir araştırma üniversitesiydi. Bu programda ya akademisyen olmayı hedefleyen ya da danışmanlık sürecinde bilimsel dayanağı olan yöntemler kullanmaya istekli kişiler eğitim alıyordu. Alanda uygulamacı olarak çalışacak kişiler için odak, terapötik ilişki süreciydi. Türkiye’deki rehberlik ve psikolojik danışmanlık programlarında ise yoğunluklu olarak okullarda çalışacak psikolojik danışmanlar yetiştirilmek hedefleniyor. Amerika’da bunun için okul danışmanlığı (school counseling) olarak farklı bir alt dal bulunuyor. Dolayısıyla ben Türkiye ve Amerika’da aldığım eğitimi kıyaslayınca en büyük farkın ülkemizde okul psikolojik danışmanlığı vurgusuyla eğitim ve danışmanlık dersleri üzerinde yoğunlaşırken, yurt dışında bilimsel temele dayalı terapötik süreç vurgusuyla araştırma ve uygulama dersleri üzerine yoğunlaşması olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’deki eğitimimde lisansta bir, yüksek lisansta iki dönem boyunca staj yaptım ve hepsi okul stajlarıydı. Ben lisans sürecimde kendi inisiyatifimle bir de hastanede staj yapmıştım. Amerika’da ise ders aldığım üç yıl boyunca ilk dönemim hariç her dönem staj yaptım, dersleri tamamladıktan sonra ise doktora öncesi stajı olarak bilinen on iki aylık tam zamanlı stajımı tamamladım. Bu stajları ise isteğe göre toplum ruh sağlığı merkezlerinde, hastanelerde veya üniversite danışmanlık merkezlerinde yapabiliyorsunuz. Dolayısıyla, Amerika’daki doktora eğitiminde becerilerinizi geliştirmek için daha çok uygulama yapma şansınız oluyor. Programın APA akreditasyonu gereği de psikolojik danışmanlık alanında yetkinlerini yeterince geliştirmediği ve etik veya profesyonel nedenlerle alana uygun olmadığı düşünülen öğrenciler mezun olamıyorlar. Örneğin, benim dönemimde doktora programına beş kişi başladık ancak üç kişi mezun olduk. Türkiye’deki eğitim programlarında da psikolojik danışmanların yetkinliklerini geliştirmeye yönelik adımlar atıldığını görmek çok sevindirici. Örneğin benim lisans eğitimimde profesyonel etik veya danışmanlık sürecinde kültüre duyarlılık gibi dersler yoktu. Başka dersler içinde bu konulara değiniliyordu. Yurt dışında ise bu dersler olmazsa olmazların başında geliyor. Günümüzde ise lisans programlarında etik dersi zorunlu, ancak kültüre duyarlılık dersi hala seçmeli ders olarak yer alıyor. Tüm psikolog ve psikolojik danışman adaylarının kültürel farklılıklara duyarlı ve meslek etiğinin bilinçli uygulayıcıları olarak mezun olacakları günlere az kaldığını umuyorum.

S.M: Amerika’da eğitim almanın akademik ve profesyonel olarak size neler kattığını paylaşabilir misiniz?

G.B: Amerika’da aldığım eğitim her şeyden önce bana farklı ülkelerden, farklı kültürel yapılardan ve farklı bakış açılarından gelen insanlarla birlikte düşünme, tartışma, üretme ve aynı vakaya farklı açılardan bakarak kendimi geliştirme fırsatı verdi. Amerika’ya gidince aslında Türkiye’deki eğitimimde mesleki anlamda sağlam bir temel atmış olduğumu gördüm. Bu temelin üzerine Amerika’da aldığım eğitim, kendimi geliştirmek için bana daha çok seçenek, güçlü yanlarımı ortaya çıkarabilmek ve geliştirilmesi gereken yanlarımı geliştirmek için daha çok fırsat sunarken mesleki gelişim sürecimde kendimle ilgili daha çok farkındalık kazanmama aracılık etti diyebilirim.

S.M: Akademik eğitim dışında, yurt dışında öğrenim görmenin ve bir süre orada yaşamanın da bireye pek çok katkısı oluyordur elbette. Bu konudaki deneyimlerinizi kısaca paylaşır mısınız?

G.B: Ailenizden ve size destek olan insanlardan uzakta tek başınıza başka bir ülkede yaşamak başlı başına bireyi geliştiren ve kişiye kendi ayakları üzerinde durmayı öğreten bir süreç. İnsan ayaklarının üzerinde sağlam durabildiğini görünce de istediği her şey için yeterince çalışırsa bunları gerçekleştirebilme cesaretinin ve gücünün de kendinde olduğunu daha iyi anlıyor. Doktora eğitimim için Amerika’da bulunduğum dört yıl bana kendimi daha iyi tanıma, vizyonumu genişletme, rahatlık alanımın dışına çıkıp kendimi sınama, başka kültürlerden kalıcı dostluklar kurma ve bunların sonucunda kendimi kişisel anlamda geliştirme fırsatı verdi.

S.M:Peki, doktora eğitimini Amerika’da almanın dezavantajları ve zorlukları var mı?

G.B: Sanırım benim için en büyük zorluğu ailemden ve sevdiklerimden uzakta olmaktı. Neyse ki internetin olduğu bir dönemde yaşıyoruz ve sevdiklerimizin desteğini bu sayede daha çok hissedebiliyoruz. Bunun dışında yaşadığınız şehre göre değişmekle birlikte eğitim ücretinin dışında yaşam pahalı olabiliyor. Bunun için de iyi ki öğrenci bursları var. Tüm eğitim ücretinizi karşılayan ve aylık harcamalarınıza yetecek kadar bir maaşı kazanabileceğiniz araştırma veya öğretim görevlisi pozisyonlarında çalışabiliyorsunuz. Son olarak da İngilizce seviyeniz yeterince iyi değilse özellikle staj sürecinde psikolojik danışmanlık hizmeti verirken oldukça zorlanabiliyorsunuz. Bu anlamda yurt dışında eğitim almayı düşünen arkadaşlarımıza gitmeden önce bol bol İngilizce pratiği yapmalarını öneriyorum.

S.M: Doktora eğitimini tamamlayıp döndüğünüzde neler yaşadınız? Zorlandığınız noktalar oldu mu?

G.B: En çok zorlandığım nokta döndüğümde çalışmayı istediğim Boğaziçi Üniversitesi’nde kadronun çıkmasını yıllarca beklemek oldu. Bölüm sizi almak istese bile devlet kadro açmayınca uzun süre beklemek durumunda kalabiliyorsunuz. Bu anlamda yurda dönmeden önce işinizi ayarlamak veya zorluklar karşısında esnek olabilmeyi başarmak gerekiyor. İkinci nokta ise yurt dışındaki düzene fazlasıyla alışınca Türkiye’de günlük yaşantımızda insanların birbirine yeterince saygı ve hoşgörü çerçevesinde yaklaşmamaları veya trafikteki tahammülsüzlükleri gibi bizi rahatsız eden gündelik gerçeklere yeniden uyum sağlamakta oldu.

S.M: Akademisyen olmayı hedefleyen çoğu bireyin tercihi, doktora eğitimini Amerika veya Avrupa’da tamamlamak. Siz deneyimleriniz ve gözlemlerinizden yola çıkarak doktora eğitimi almayı planlayan gençlere neler söylemek istersiniz?

G.B: Öncelikle yurt dışında çok fazla üniversite seçeneğiniz olduğunun bilincinde olarak ne istediğinizi iyi anlamanızı ve başvuracağınız programları ona göre seçmenizi tavsiye ederim. Örneğin hangi konuları araştırmaya ilgi duyuyorsunuz, bu konularda yurt dışında kimler çalışıyor ve bu kişiler hangi üniversitelerde çalışıyorlar noktasından hareket edebilirsiniz. Seçiminizi yaparken öncelikleriniz arasında iklim, yaşam tarzı, üniversitenin ve şehrin sunduğu imkanlar gibi pek çok unsuru değerlendirebilirsiniz. Amerika’da doktora eğitimi demek yaşamınızın en az 4-5 yılı demek, Avrupa içinse bu süre genelde 3 yıl civarında. Dolayısıyla, mutlu olacağınız bilinçli bir tercih yapmak en güzeli. Lisans ve yüksek lisans eğitiminizde kendinizi derslerinizin ve stajlarınızın yanı sıra gönüllü faaliyetlerde bulunarak, spor ve öğrenci kulüplerinde aktif olarak çalışarak ve yabancı dilinizi kullanma imkanı veren etkinliklere katılarak geliştirmenizi de öneririm. Yurt dışındaki üniversiteler doktora öğrencisi seçerken sizi yalnızca not ortalamanızla değil, bir bütün olarak değerlendiriyor ve kendinizi eğitiminiz boyunca nasıl geliştirdiğinizi göz önüne alıyorlar.

S.M: Elbette Amerika’da eğitim almanın yüklü bir maliyeti var. Burs olanaklarından bilginiz doğrultusunda kısaca bahsedebilir misiniz?

G.B: Burs için yurt dışında başvurduğunuz üniversitenin burs programlarının yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Yüksek Öğretim Kurulu’nun, Fulbright’ın ve çeşitli vakıfların sağladığı burs imkânlarını değerlendirmek mümkün. Ben MEB bursuna başvurmuş ve kabul almıştım. Aynı zamanda doktoraya kabul edildiğim Purdue Üniversitesi’nden araştırma görevliliği karşılığı dört yıllık tam burs alınca üniversitenin verdiği bursla gitmeye karar verdim. Değerlendirebileceğiniz pek çok burs olanağı var, bu anlamda maddi imkânsızlıklar gözünüzü korkutmasın; imkânları iyi araştırmak gerekiyor.

S.M: Konuştuklarımızın yanı sıra eklemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?

G.B: Yurt dışında doktora yapmak beni hem kişisel hem de profesyonel anlamda çok geliştirdi, düşünen herkese tavsiye ederim. Öğrencilik sürecinizde kendinizi geliştirmeye ve gerçekten ne istediğinizi iyi anlamaya gayret edin. Burada paylaştığım bilgiler dışında genç arkadaşlarımızın öğrenmek istedikleri başka bir şey veya yardımcı olabileceğim bir durum olursa bana gokce@gokcebulgan.com adresine e-posta göndererek ulaşabilirler. İstanbul’da olanlar çalıştığım MEF Üniversitesi’ne veya kurucusu olduğum ve psikolojik danışmanlık hizmeti verdiğim Lumina Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’ne gelerek benimle görüşebilirler. Son olarak, bu keyifli söyleşi imkânı için size ve emeği geçen tüm Ajans Psikoloji ekibine teşekkür ederim. Herkese sevgiler…

Dr. Gökçe Bulgan

Dr. Gökçe Bulgan, Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık lisans ve yüksek lisans derecelerinden sonra Amerikan Psikoloji Derneği’nce akredite olmuş Purdue Üniversitesi Danışmanlık Psikolojisi Programı’ndan doktora derecesini almıştır. Eğitimi sırasında Boğaziçi ve Purdue Üniversitelerinde araştırma görevlisi olarak çalışmıştır. On yılı aşkın süredir Türkiye’de ve Amerika Birleşik Devletleri’nde farklı yaş gruplarından çok sayıda bireye danışmanlık ve eğitim hizmeti veren Gökçe Bulgan’ın 4000 saatin üzerinde klinik deneyimi bulunuyor. Kendisi doktora eğitimi sırasında Purdue Üniversitesi Danışma ve Rehberlik Merkezi’nde üniversite öğrencilerine bireysel danışmanlık hizmeti vermenin yanı sıra Family Services Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’nde ergen, yetişkin, çift ve ailelerle çalışmıştır. Ayrıca Washington Üniversitesi Öğrenci Sağlık Merkezi’nde üniversite öğrencilerine bireysel psikoterapi ve çift terapisi hizmetleri vermiştir. Eğitim ve süpervizyonlarını Seattle, ABD’de tamamlamış EMDR terapistidir. Doktora eğitimini takiben 5 dönem boyunca Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak çalışan Gökçe Bulgan, Mart 2014’ten bu yana MEF Ünivesitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Üniversitedeki çalışmalarının yanı sıra, kurucusu ve direktörü olduğu Lumina Danışmanlık ve Eğitim Merkezi’nde Türkçe ve İngilizce psikolojik danışmanlık, kurumsal danışmanlık ve eğitim hizmetleri vermektedir. Mutluluk, psikolojik iyi oluş, ikili ilişkiler ve iş-aile konuları üzerine yurtiçi ve yurt dışında çok sayıda seminer ve eğitim vermekte, bilimsel araştırmalar yapmakta ve bilimsel ve popüler yazılar yayınlamakta olan Gökçe Bulgan’ın yazılarını aşağıdaki adresten takip edebilirsiniz:

Websitesi: gokcebulgan.com

RelatedPost