Psikodramanın kurucusu Dr. Jacob Levy Moreno, 1912 yılında bir seminerinde Freud ile karşılaşır. O yıllarda Moreno çalışmalarının daha başlarında, psikodramanın temeli üzerine çalışmalar yapmaktadır. Freud ise kariyerinin en parlak yıllarını yaşayan, radikal bakış açısıyla psikoloji dünyasının babası olmaya aday gösterilen bir araştırmacıdır. Bu karşılaşmada Freud, Moreno’ya hangi alanla ilgilendiğini sorar. Moreno, “Dr. Freud, ben sizin bıraktığınız yerden başlıyorum. Siz insanlarla ofisinizdeki yapay ortamda buluşuyorsunuz, ben ise sokakta, evlerinde, onların doğal ortamlarında buluşuyorum. Siz onların rüyalarını analiz ediyorsunuz, ben ise onları rüya görmeleri için teşvik ediyorum.” diye cevap verir. Bu cevap da yıllardır hem birbirinden beslenen hem de birbirleriyle karşılaştırılan psikanalitik ekol ve psikodramanın farkını ortaya koyan sembolik cümle olarak günümüze kadar gelir.

Moreno çalışmalarına çocuklarla başlamıştır. O yüzden psikodramanın en önemli ve köklü alt dallarından biri çocuk psikodramasıdır. Moreno, Viyana bahçelerinde toplanan çocuklara doğaçlama öyküler anlatmış ve bu öyküleri çocuklarla geliştirmiştir. Freud’a cevabında da dediği gibi “onlarla doğal ortamlarında buluşmuştur”. Bu öykülerin anlatılması sırasında içten ve dünyalarından kattıkları anlık yenilikler ve kendilerini ortaya koyma süreçleri, çocukların olumsuz duygularından kurtulmalarına yardımcı olmaya başlamıştır. Bu değişimi keşfeden Moreno, bazı olumsuz duyguların veya dürtülerin engellenmesinden ve bastırılmasından çok, onların dışavurumu ve bu olumsuz enerjinin boşaltılması gerektiği düşüncesini geliştirmeye ve bunu uygulamalar içine yerleştirmeye başlamıştır. Böylece Viyana bahçelerinde psikodramanın grup süreçlerinin temelleri atılmış ve bir sonraki adım bunu sahneye taşımak olmuştur. Bu uygulamada amaç, bireylerin, duygusal arınma sağlamaları, içgörü kazanmaları ve böylece daha sağlıklı davranışlara yönelmeleridir. Psikodramanın tarihi sürecini anlamak onun bir teknikler bütünü olmaktan çok büyük bir olguyu işaret ettiğini anlamamız için de oldukça önemlidir. Moreno çocuk oyunlarından ve bu oyunların yaratıcısı olan çocukların içten enerjilerinden çok şey almış, bunları yetişkin dünyasında yer alan tiyatro öğeleriyle buluşturmuş ve psikodramanın temellerini atmıştır. Bu, psikoloji için yepyeni bir dünya görüşü ve sistem demektir.

Kökenine baktığımızda psikodrama sözcüğü, “psişe” ve “drama” kavramlarının birleşmesinden oluşur. “Ruh dünyasının eyleme dönüşmesi” olarak tanımlanabilir. Gücünü yaratıcılık, anlık olma ve eylemden alan; insanda var olan empati, tele ve transferans ilişkilerini araştıran bir grup psikoterapisi yöntemidir. Psikodrama, bireylerin yaşadıkları sorunları yeniden ele alıp sorgulama ve sahneleme biçimi olarak da tanımlanabilir.  Gerçeğin dramatize edilerek yeniden keşfedilmesidir. Bu keşifte, sadece “protagonist” denilen başrol oyuncusu kendi sorunları hakkında bir şey keşfetmez; psikodrama grubunda üye olarak yer alan diğer kişiler de protagonistin sahnelediği oyunda rol alarak kendilerine dönük ciddi çıkarımlar yaparlar. Bu işleyişe bir örnek verirsek daha net anlaşılacaktır. Protagonist, yani başrol oyuncusu, bir taciz anısını öneri olarak sahneye getirir. Bilir ki, böylesine kötü hissettiren bir deneyimi “ikinci kez yaşantılama, birincisinin etkisinden kurtuluştur”. Çünkü ilkinde veremediği tepkiyi, eylem yardımıyla psikodrama sahnesinde verecektir ve ilkinin olumsuz etkisi kaybolacaktır. Antagonist, yani muhalif oyuncu olarak “taciz eden” rolüne seçilen grup üyesinin kendi yaşamında etrafındakileri cinsel olarak olmasa bile duygusal, sözel, psikolojik olarak taciz ettiğini grup lideri bilir. Bu oyuncu da sonraki paylaşım aşamasında aldığı bu rolün hayatındaki yansımasını anlatacaktır. Bu ilginç “bilme” veya “hissetme” durumuna tele adı verilir. Tele, tek yönlü olan empatiden farklı olarak, iki ya da daha fazla bireyin iç dünyalarının karşılaşmasıdır. Bireyler arasında yaşanan gelişmiş ve sağlıklı bir ilişki biçimi olan tele sürecinde, bir an için bireyler birbirlerinin iç dünyalarını, o sırada nasıl hissettiklerini kendi içlerinde yaşarlar (Özbek ve Leutz, 2003). Yani sadece başrol oyuncusunun değil, tele yardımıyla yan rollerdekilerin de büyük ölçüde şifa bulduğu tek grup psikoterapisi tekniği psikodramadır.

Elbette psikodramanın sadece grup uygulaması yok. Bireysel olarak da uygulanan psikodramada grup üyelerinin aldığı rolleri terapi odasındaki oyuncaklar, objeler, biblolar, kumaşlar, yastıklar alabilir. Burada da objelerin özellikleri seçildikleri rollerle bağlantılı olur. Örneğin, annesinin kendisinden sakladığı sırları çok geç öğrenen bir danışanın annesi rolü için kapalı mücevher kutusunu seçmesi gibi…

Psikodramada her şey anlamlıdır ve bireysel veya toplumsal her durum sahneye taşınabilir. Geçmiş, gelecek, savaş, şiddet, rüyalar, umutlar, korkular, toplumsal sorunlar, çocukluk travmaları, kayıplar… Her şeyi sahnede görebilirsiniz. Fakat bu işi 7-8 yıllık “Psikodrama Grup Psikoterapistliği” eğitimini tamamlamayan kişiler yapamaz. Özetle; iki sayfaya sığmayacak kadar uzun ve detaylı bir süreç olan psikodrama, bireyin hayatında büyük değişimlere ve gelişmelere imza atar. Psikodramada “an” gerçekliğin ta kendisidir.                                                                 

Detaylar için kaynak: Özbek A, Leutz G, (2003). Psikodrama: Grup psikoterapisinde sahnesel etkileşim. Ankara: Abdülkadir Özbek Psikodrama Enstitüsü Yayınları, No.1.

RelatedPost