Günümüzde suça itilen çocukların sayısı giderek artmakta. Gözaltına alınma ile başlayan ve ceza evinden çıktıktan sonra topluma yeniden uyum sağlama çabasıyla devam eden süreçte çocukların psikolojisi olumsuz şekilde etkileniyor. Cezaevlerinde çocukların psikolojisini kötü etkilememek üzere alınan önlemler ve çalışmalar, infaz koruma memurları, psiko-sosyal servis uzmanları, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, idareciler ve öğretmenler gibi birçok meslek alanıyla beraber yürütülüyor. Cezaevlerindeki suça itilen çocuklarla çalışmalar yapan ve projeler yürüten İstanbul Ticaret Üniversitesi yarı zamanlı öğretim görevlisi ve Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı proje koordinatörü Dr. Fulya Giray Sözen ile çocuk suçluluğu üzerine kısa bir röportaj gerçekleştirdik.
Cansu Gözükara: Çocuklar genellikle hangi nedenlerden dolayı suça itiliyor?
Fulya Giray Sözen: Çocuklar ekonomik nedenler başta olmak üzere ailesel etkenler, çevresel faktörler, ergenlik dönemi, arkadaş/akran çevresi ve güncel siyasi politikaların etkisi ile suça sürüklenebiliyor. Ekonomik sebeplerin başında, kuşkusuz, gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluk ve yoksunluk geliyor. Göç ve uyum sorunları da bu süreci destekleyebiliyor.
Ailesel etkenler bakımından, çocukların aile ortamında küçük yaşlardan itibaren ihmal ve istismara maruz kalmalarından kaynaklanan davranış problemleri geliştirebildikleri, suç, madde ve riskli davranışlara yönelebildikleri görünürken; bazı vakalarda da suç bir aile mesleği olabiliyor. Böyle durumlarda çocuk içine doğduğu düzeni kabullenerek hayata geçiriyor. Ayrıca ailede yaşanan stres, çocukları olumsuz yönde etkileyip özellikle ergenlik döneminde suça sevk edebiliyor.
Çevresel etkenler ise, çocuğun yaşadığı bölgenin suçla iç içe olmasından kaynaklanıyor. Bununla bağlantılı olarak eğer çocuğun suç işlemeye yatkın bir akran grubu varsa, çocuğun grup normlarını benimsemeyerek suçtan uzak kalması çok zor oluyor. Özellikle bu etkinin arkadaşlık ilişkilerinin çok önem kazandığı ergenlik döneminde oldukça önemli olduğunu görüyoruz.
Son olarak da ülkelerde yaşanan politik süreçler, savaşlar ve çatışma ortamı çocukları örseleyip, yasalarla karşı karşıya getirebiliyor.
C.G: Çocuklar suça karışmadan önce ne gibi öncül sinyaller veriyor?
F.G.S: Suça sürüklenen çocuklar genelde okul ortamında ya da sokakta, akran gruplarında küçük çaplı suçlar işleyebiliyor ya da risk alma davranışlarını yaşıtlarından daha fazla gösterebiliyor. Akran zorbalığı da genelde bu öncül sinyallerin başında geliyor. Başkasının hakkını gasp etme, arkadaşlarına şiddet uygulama, yalan söyleme, okuldan kaçma, bağımlılıklar geliştirme, araba kaçırma, aşırı süratten haz alma, kontrolsüz cinsel ilişkiye girme gibi belirtiler çocuğun riskli bir ergenlik geçirdiğinin sinyallerini verebiliyor.
Bu anlamda çocuğun okul sistemindeki eylemlerinin iyi gözlenmesi ve risk davranışlarının detaylıca irdelenmesi gerekiyor. Eğitim sistemi, disiplin sorunu gösteren çocukları kazanmak ya da okulla ilişkilerini güçlendirmek yerine, uzaklaştırmayı ve ne yazık ki sokağa itmeyi tercih ediyor. Okulda kendine bir rol bulamayan, akademik olarak kendini kanıtlayamayan ve risk grubunda olan çocuklar da kendilerini ifade edebilecekleri, önemsenip takdir görecekleri gruplara yönelebiliyor ya da suç eylemine başvurarak otoriteyi sarsmayı tercih edebiliyor.
C.G: Gözaltı süreciyle başlayan ve karakola götürülmeyle devam eden süreçte suça itilen çocuklara nasıl müdahale ediliyor ve çocuklar bu süreçten nasıl etkileniyor?
F.G.S: Çocuklar bu süreçte normal olarak korkuyorlar, başlarına ne geleceğiyle ilgili yeterli şekilde bilgilendirilmediklerinde endişe ve kaygı duyuyorlar. Hukuki olarak 12 yaşın altındaki çocukların cezai ehliyeti yok, ancak 12-18 yaş arasındaki çocuklar herhangi bir suç işleme iddiası ile karşılaştıklarında, ifadelerinin mutlaka Çocuk Şube Müdürlüklerinde, Çocuk Koruma Kanunu’nun öngördüğü şekilde bir psikolog eşliğinde alınması gerekiyor. Bu süreçte çocukla ilgili işlemleri yürütecek kolluk personelinin de çocuklar hakkında bilgi ve beceriye sahip çocuk polislerinden seçilmesi gerekiyor.
Çocuğa asla kelepçe takılmaması; şiddet, tehdit, kötü muamele gibi örseleyici davranışlarda bulunulmaması gerekiyor. Kolluk sürecinden sonra çocuk, savcılık ve mahkeme ile karşılaşıyor. Tüm bu süreçlerde çocuğun üstün yararının gözetiliyor olması, çocuk hakkında ayrıntılı sosyal incelemelerin yapılması, çocuğun ifadesinin psikolojik olarak hazır olmaması durumunda alınmaması ve öncelikle temel ihtiyaçlarının giderilerek çocuğun sürece hazırlanması gerekiyor.
Uygulamada bu sürecin aksadığını görmek mümkün tabii.
C.G: Kapalı ceza infaz kurumuna ilk defa giren çocukların genel olarak yaşadıkları problemler neler ve bu problemlerle nasıl başa çıkılıyor?
F.G.S: Cezaevleri yapısı itibariyle kapalı kurumlar olduğu için şiddet üretmeleri kaçınılmazdır. Kapalı kurumdaki şiddet, hem mahpuslar arasında hem de personel ve mahpuslar arasında olabilir. Bu anlamda cezaevine ilk defa giren ve özellikle aile desteği olmayan ya da maddi olarak daha mahrum çocukların sözel, duygusal, cinsel ya da fiziksel istismara maruz kalmaları söz konusu. Özellikle çocukların birbirleri arasında kurduğu hiyerarşik ilişki, yaşça daha büyük ya da suç bakımından (ya da cezaevinde geçirdiği süre açısından) daha “üstün” çocukların diğerlerine karşı güç gösterisi ile sonuçlanabiliyor. Bu hiyerarşiden de cezaevine ilk kez giren, yaşı diğerlerinden daha küçük olan, içine kapanık, sessiz, kendini ifade edemeyen, hakkını savunamayan çocuklar çok daha fazla etkileniyor. Bu tür durumlarda, kurumlardaki psiko-sosyal servis uzmanları cezaevine ilk kez giren çocukları bir süre gözlemleyip, gelişimine uygun koğuşlara yerleştirebiliyor ya da bireysel görüşmelerin sıklığını artırabiliyor. Ancak mevcut iş yükleri arasında bu süreç her zaman ideal haliyle işlemeyebiliyor.
C.G: Suça itilen çocuklarla ilgilenen memurlar ne gibi eğitimlerden geçiyor?
F.G.S: Adalet Bakanlığı göreve yeni başlayan tüm personelini hizmet içi eğitimlerden geçiriyor. Bu eğitimler hem hukuku hem de çalışılan hedef grubun özelliklerini daha yakından tanıtıcı eğitimler olabiliyor. İnfaz koruma memurları ortalama üç ay gibi oldukça kısa süren bu eğitim sonrası mahpuslarla çalışmaya başlıyor. Eğitimler, kadrolara atanan tüm personele aynı anda verildiği için oldukça kalabalık bir grup aynı anda bu eğitimlere katılıyor, dolayısıyla sayının fazla olması eğitimin verimini düşürebiliyor.
Her kurumda olmasa bile bazı kurumlarda, psiko-sosyal servis uzmanları iş yüklerine göre, infaz koruma memurlarına yönelik bilgilendirici çalışmalar da yapabiliyor.
C.G: Cezaevlerindeki çocukların aileleriyle görüştürülme sıklıkları neler ve ailelerinden uzak kaldıkları bu dönem onları nasıl etkiliyor?
F.G.S: Çocuk cezaevlerinde bir ay içerisinde üç kapalı ve bir açık görüş yapılmakta. Kapalı görüşler camlı bir bölmenin ardından telefon benzeri bir cihazla gerçekleşiyor. Açık görüş ise yüz yüze gerçekleşiyor. Bir çocuk için anne-babasını cam bir bölmenin ardından görmek, kardeşlerine dokunamamak, sarılamamak oldukça zor. Bu anlamda görüşlerin yetersiz olmasının yanı sıra uygulanış biçimlerinin de tekrar değerlendirilmesi gerekiyor.
Çocuğun bu dönemi sağlıkla atlatabilmesi için en büyük duygusal destek, ailesiyle ilişkilerinin sürüyor olması. Ancak bu haliyle aile görüşlerinin bir çocuk için oldukça yetersiz olduğu söylenebilir.
C.G: Eğitim evlerinde suça itilen çocuklara ne gibi eğitimler veriliyor ve bunları ne ölçüde yeterli buluyorsunuz?
F.G.S: Eğitim evlerinde suçu işlediği sırada 12-18 yaş arasında olup hüküm almış çocuklar bulunmakta. Eğitim evleri cezaevlerine göre çocuğun eğitim ve gelişim hakkını daha fazla destekleyen kurumlardır. Kurum içinde veya dışında herhangi bir eğitim ve öğretim programına devam eden 18 yaşını dolduran çocukların, eğitim ve öğretimlerini tamamlayabilmeleri için 21 yaşını bitirinceye kadar bu tesislerde kalmalarına izin verilebiliyor. Bu kurumlarda okuma-yazma kursları, sanat kursları, spor aktiviteleri, mesleki ve teknik kurslar ile din eğitimi ile sosyal ve kültürel aktiviteler yürütülüyor. Bu eğitimlerin çoğu, kurum içinde ve kurum eğitmenlerince gerçekleştiriliyor.
Bu anlamda çocukların farklı kurumlarda da bu kursları takip edebilmeleri, sivil toplum örgütleri ve üniversiteler aracılığıyla bu aktivitelerin yürütülmesi önerilebilir. Eğitimlerin şu haliyle yeterli ve her çocuğun bireysel gelişimine ve yeteneğine uygun olduğu söylenemez.
C.G: Hapishanelerde anneleriyle beraber kalan 0-6 yaş arası çocuklar var. Bu çocuklarla çalıştığınızda hangi problemlerin ön plana çıktığını gözlemlediniz ve bu problemlerle nasıl başa çıkılıyor?
F.G.S: Masum mahkûmlar, yıllardır cezaevlerinde olmasına karşın son yıllarda görünür olmaya, fark edilmeye başladı. Uçurtmayı Vurmasınlar filmini hatırlayın… 80’li yıllarda bile gündemde olan bir konu. Aslında filmin vurguladığı temaların günümüzde pek değişmediği söylenebilir. Sadece artık daha fazla proje üretiliyor masum mahkûmlara yönelik, daha fazla ayni ve fiziksel kaynak sağlanıyor. Ama duygusal kısıtlılıklar hala aynı. Cezaevleri 0-6 yaş arası çocuklar için hala yetişkin kurumları ve çocuklar bu kurumlarda hala bir koğuş ortamında, farklı mahpuslarla temas ederek, oyun-oyuncak kavramlarından uzak kalarak, yaratıcılıklarını ve gelişimlerini destekleyici eğitsel ve psiko-sosyal uyaranlardan yoksun kalarak büyüyor. Bakanlığın olumlu yönde birçok çalışması olsa da, çocuklar için annesinden ayrı kalmak da cezaevinde büyümek de oldukça travmatize deneyimler. Bu nedenle önerimiz, çocuğu ile birlikte olan anne mahpusların diğer mahpuslardan ayrı ünite/birimlerde kalabilmesinin ya da bu annelerin cezalarının evde infazı için imkân sağlanması. Aksi halde, çocukları annelerinden ayırmayarak önerilen, özünde “iyi” bu yaklaşım, yıllar sonra birçok zarar verici yönüyle karşımıza çıkacak. Bu konuda uzun vadeli çalışmalar henüz çok yetersiz ama yapılan çoğu araştırma cezaevi ortamında büyümenin suç, saldırganlık ve çeşitli psikopatolojik zorluklar ile gelişimsel gerilikleri artırabileceği yönünde. Bu açıdan yapılan doğru müdahaleyi bozmak, yani çocukları annelerinden ayırmak yerine, buna uygun sistemsel ve yasal düzenlemeleri yapmayı seçmeliyiz. Dediğim gibi bunun da yolları mevcut, Avrupa’da örnekleri var.
C.G: Tahliye olan çocuklar, topluma karışma süreçlerinde ne gibi zorluklar yaşıyor?
F.G.S: Her şeyden önce, çocuğun suça sürükleyen dışarıdaki faktörler çoğunlukla aynı kaldığı için, çocuk tekrar suç işleme riski ile karşı karşıya kalıyor. Mükerrer suç oranlarının oldukça yüksek olduğu ülkemizde, gençleri bekleyen en büyük zorluk sosyal koşulların değişmiyor olması.
Diğer yandan, bu talihsiz teşvik edici duruma karşın hayata akranları gibi karışmak isteyen çocuklar çıraklık, kalfalık gibi meslek kazabilecekleri işlerde, çoğunlukla da yasal olmayan biçimde çalışmak isteyebiliyor ya da ailesinin desteğini alan azınlık bir grup, okul yaşamına geri dönmeyi tercih edebiliyor. Ancak, toplumun suç işlemiş bireye yüklediği önyargı ve damgalayıcı tutumlar, tahliye olmuş genci olumsuz etkiliyor. Yaşadığı olumsuzlukların izlerini silmeye çalışan genç için geçmiş, bir travma şeklinde tekrar ve tekrar önüne bir engel olarak gelebiliyor.
Diğer önemli bir sorun ise, tahliye olan genç cezaevindeyken, dış dünyanın değişiyor, akıyor olması. Bu, tüm mahpuslar için geçerli bir durum. Suça sürüklenmiş gençler de tahliye sonrası hayal ettikleri arkadaşlık ya da aile ilişkilerini tekrar bulamadıklarında, hayal kırıklığı yaşayabiliyorlar.
Ve tabii, son olarak belki de en önemli konu, cezaevi yaşamının örseleyici, özgüven zedeleyici, bir çocuğun gelişimini tümüyle olumsuz yönde etkileyebilen ve kişiyi birçok farklı suç türüyle tanıştıran ortamı. Böylesi bir ortamdan özgür dünyaya adım atan çocuk için hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Cezaevinde yaşanan travmalar, hak ihlalleri, kapalı kurumun doğası gereği şahit olunan şiddet pratikleri, çocuğu bundan sonraki yaşamında da hep takip ediyor.
C.G: Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı (TCYOV), çocuk adalet sistemine giren çocukların tutuklanmalarından tahliyelerine tüm aşamalarda yardım ve destek sağlayan bir kuruluş. TCYOV özellikle hangi konular üzerinde çocuklarla beraber çalışıyor?
F.G.S: TCYOV, suç ortaya çıkmadan önce, suç oluştuğunda (çocuk artık kapalı kurumdayken) ve tahliye sonrası olmak üzere üç aşamada çocuklarla bir araya geliyor.
Başta suça sürüklenme riski taşıyan çocuklarla önleme ve erken müdahale çalışmaları yürütüyor. Çocuklar haftada bir gün önleme çalışmalarına dâhil oluyorlar.
Diğer yandan suça sürüklenerek cezaevi ya da eğitim evlerinde bulunan çocuklarla, tahliye sonrasına hazırlayıcı ve dış dünya ile teması devam ettiren projeler üretiyor. Bu çalışmalar, üniversitelerin ilgili bölümlerinde okuyan gönüllü gençlerin katkısı ile ilerliyor. Adalet Bakanlığı’ndan gerekli izinlerin alınmasıyla haftanın belli gün ve saatlerinde cezaevlerine ya da eğitim evlerine gidiliyor.
Son olarak ise tahliye olmuş çocukların yeniden toplumsal yaşama adapte olabilmelerine ilişkin destek çalışmaları yürütülmekte. Bu kapsamda ise cezaevinden tahliye olmuş çocukların hem hukuki hakları hem de hayata onları yeniden hazırlayacak eğitim, istihdam gibi alanlarda güçlenmelerini sağlamaya çalışıyoruz.
Bu üç alanın dışında, TCYOV temelde çocuk hakları üst şemsiyesi altında çalışmalarını sürdürüyor. Dolayısıyla çocukların hak ihlali yaşadığı, yetişkin kötü muamelesine açık hale geldiği her durum ve koşulla mücadele etmeye çalışıyor.
C.G: Çocuk suçluluğunu önleyebilmek için TCYOV’nin yaptığı çalışmalar nelerdir?
F.G.S: TCYOV, önleme çalışmalarını Kadıköy Merkez binasında bulunan Gençlik Merkezi Programı kapsamında yürütmektedir. Gençlik Merkezi Programı, 1996 yılından bu yana devam etmektedir. Programın amacı, 12-18 yaş arası suça sürüklenmiş ve tutuksuz yargılanan ya da suça sürüklenme riski taşıyan ve İstanbul’da dezavantajlı mahallelerde yaşayan çocukları suçtan uzak tutmaktır. Bu kapsamda bütüncül bir anlayış benimsenmekte ve çocuğun üstün yararı gözetilerek psiko-sosyal, eğitsel, fiziksel ve hukuki alanlarda çocuklar desteklenmektedir. Çocuklar bu programa haftada bir gün, Pazar günleri gelerek, üniversite öğrencisi gönüllülerin, sanatçı, uzman ve eğitimcilerin katkısı ile atölye çalışmalarına katılmaktadır. Bu atölyeler çocukların ilgi ve yeteneğini fark etmesini sağlayıcı, yaratıcılıklarını güçlendirici ve özgüvenlerini artırıcı çalışmalar içermekle birlikte, çocukların aileleri de bu programdan faydalanabilmektedir.
Bunun yanı sıra, TCYOV çocuk suçluluğunun önlenmesine ilişkin savunu çalışmaları yapmakta, ilgili bakanlık kurumları, üniversiteler, yerel yönetimler ve kamuoyu desteği ile konuya farkındalık çekmeye çalışmaktadır.
Dr. Fulya Giray Sözen
2007 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden sosyoloji ve psikoloji eğitimleri alarak mezun oldu. Ardından devam ettiği Gelişim Psikolojisi yüksek lisans ve Adli Bilimler doktora çalışmalarını çocuk suçluluğu üzerine yürüttüğü tez çalışmaları ile tamamladı. Yüksek lisans tez çalışması 17. Bireysel Silahsızlanma Bilimsel Araştırma ve İnceleme Yarışması’nda birincilik ödülü aldı.
2011-2013 arası öğretim görevlisi olarak akademide çalıştı, alanıyla ilgili dersler verdi. Sivil toplum alanında ise uzun yıllar Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı’yla çalıştı, bu süreçte adalet sistemi içindeki çocuklar ve risk altındaki gençlerle birebir çalışmalar ve grup çalışmaları yürüttü, mahpuslara ve infaz koruma memurlarına yönelik kılavuzlar geliştirdi. Konsolosluklar, Avrupa Birliği, Dünya Bankası ve çeşitli ulusal kurumların desteklediği projeler üretti ve uyguladı. Son dönemde cezaevleri içerisindeki çalışmalarına annelerinin yanında kalan 0-6 yaş arası çocuklar, mahpus kadınlar ve mahpus anne-babaların çocuklarıyla ilgili çalışmalarla devam etmektedir.
Halen, İstanbul Ticaret Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde yarı zamanlı olarak ders vermekte ve bir Avrupa Birliği projesinin koordinatörlüğünü sürdürmektedir. Çocuk suçluluğu, çocuk ihmal ve istismarı, çatışma çözümü, aile danışmanlığı, yaratıcı drama ve geştalt psikolojisi özel olarak çalışmaktan keyif aldığı alanlar arasındadır.