Teknoloji, internet ve sosyal medyanın hayatın her alanına girmesi, bilgiye erişim ve iletişim gibi konularda büyük kolaylık yaratmış olsa da hayatın pek çok alanında soru işaretleri de yaratıyor. Örneğin, teknolojinin sosyal hayatımıza verebileceği zarar, internet bağımlılığı ve sosyal izolasyona dair akıllarda dolaşan olumsuz senaryolar bireylerde internet kullanımına dair kaygı uyandırabiliyor. Peki, internetin özellikle sosyal iletişime olumsuz etkilerine dair algılar gerçekle ne derece örtüşüyor? İnternet gerçekten bizi sosyallikten uzaklaştıran ve sosyal iletişimde değişikliklere yol açan bir ortam mı? Bu sorulara cevap vermek elbette kolay değil ancak internet ve sosyal medyanın üzerimizdeki etkisini anlamaya başlamak için insanların internet ve sosyal medya kullanırken nasıl bir motivasyona sahip olduklarını anlamamız gerekiyor. Bizi bu kadar içine çeken, bakmaktan, kullanmaktan ve paylaşmaktan kendimizi alıkoyamadığımız şey nedir? Bu yazıda söz konusu motivasyonu anlamak adına “Sosyal medya kullanımı insanları nasıl etkiliyor?” sorusundan çok “İnsanlar sosyal medyayı neden ve ne için kullanıyor?” sorusu üzerinde duracağız.

Aslına bakarsanız internetin insanlar üzerinde yalnızlaştırma, depresyona sürükleme gibi temel bir etkisi olduğundan bahsetmek mümkün değil. İnternet iletişimi gibi duruma göre değişen yaşantıların insan üzerindeki psikolojik ve davranışsal etkisi, bireysel farklılıklar ve o kişinin o yaşantıyı nasıl algıladığı ile doğrudan ilişkili. Yani bir kişinin, bir medya aracından nasıl etkilendiği, kişinin o aracı ne amaçla kullanmak istediği ve o araca dair nasıl bir tutum içinde olduğuna göre farklılık gösteriyor. Kullanım ve doyum kuramlarına göre bireyler, istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için amaç odaklı olarak televizyon, sosyal medya, internet gibi çeşitli medya araçlarını kullanıyorlar. Bu konudaki araştırmalar kullanım amaçlarını açıklarken medyayı, insanların temel psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak için gerçekleştirdikleri davranışları kopyaladıkları sanal bir ortam olarak ele alıyor. Burada bahsedilen üç temel psikolojik ihtiyaç kısaca, bireyin kendi eylemlerine dair seçim yapabilmesi ve bağımsız davranabildiğine dair algıyı yansıtan özerklik, bireyin başkalarıyla bağlantı içinde olma ihtiyacını ifade eden ilişkili olma ve bireyin çevreyle verimli bir iletişimde olduğunu hissetme ihtiyacı anlamına gelen yeterlik olarak tanımlanıyor. Örneğin, Facebook kullanan ve kullanmayan kişiler arasındaki farka bakıldığında Facebook kullanıcılarının ilişkili olma ihtiyacının kullanmayanlara göre daha çok karşılandığı görülüyor. İnternet ortamında kurulan iletişimin anonim olabilmesi, senkronize olmadan gerçekleşmesi ve kişilerin fiziksel olarak ulaşılabilir olmamasına bağlı olarak sosyal ipuçlarının azalması gibi özellikleri bu ortamdaki iletişimin yüz yüze kurulan iletişime göre daha kolay oluşmasını ve ilerlemesini sağlıyor. İnternet ortamına özgü bu gibi özellikler insanların daha fazla iletişim kurma ve kendini açma davranışı sergilemesini, dolayısıyla da rahat iletişim kurabilmesini sağlayarak özerklik ve ilişkili olma ihtiyaçlarını tatmin ediyor. Basit bir örnek olarak Facebook üzerinden fotoğraf paylaşmak, kendini ifade etme, iletişim kurma ve iletişimi sürdürme gibi sosyalliğe dayalı ihtiyaçları tatmin ettiği gibi beğeni ve yorumlarla geribildirim alma, toplumdan onay görme, dikkat çekme, sosyal olarak tanınma gibi bazı başka sosyal ödül sistemlerine de hitap ediyor ve kişinin sosyal sermaye oluşturmasına yardımcı oluyor.

Sosyal medya ise kişilerin kendilerinde olmayanı denedikleri bir sosyal benlik laboratuvarına benziyor. Araştırmalara göre kişiler sosyal ortamlarda kendilerini yetersiz gördükleri alanları internet ortamında iletişimi kolaylaştıran özelliklerden faydalanarak telafi etmeyi amaçlıyorlar. Yani, farklı psikolojik ve sosyal özelliklere sahip bireylerin sosyal medya kullanım amaçları kendilerinde olmayanı telafi etmek olabiliyor. Örneğin daha içedönük, sosyal beceri açısından kendini yeterli görmeyen, kaygı yaşayan utangaç bireyler, internet üzerinden daha rahat iletişim kurabildiği ve bu kaygıları daha az yaşadığı için bu durumu sanal ortamda telafi etmeye çalışırken dışadönük ve kendini göstermekten hoşlanan kişiler için ise sanal ortamlar, bu ihtiyaçlarını abartılı bir şekilde karşılayabilecekleri bir ortam işlevi görüyor. Peki, bu durumda internet sosyal eksikliklerimizi giderdiğimiz bir ortam görevi mi görüyor? Bu konuda çalışan araştırmacılara göre internetten sosyal tatmin açısından en çok fayda sağlayan kişiler, hali hazırda geniş bir sosyal çevreye ve iyi sosyal becerilere sahip kişiler. Bir başka deyişle internet, var olan farklılıkları azaltan bir sosyal eşitleme ortamı oluşturmaktan çok, hâlihazırda var olan kaynakları kullanmak için bize farklı bir ortam sunuyor. Bunun yanı sıra, sosyal kaygı yaşayan bireylerin internet üzerinden kurdukları iletişimde daha rahat olabildiğini gösteren birçok araştırma da mevcut. Yani, bu kişiler zayıf gördükleri yönlerini kısa dönemli de olsa sosyal medyada telafi edebiliyorlar ve internet üzerinden kurdukları iletişimlerle sosyal olarak kısa dönemli bir tatmin yaşayabiliyorlar. Bunun uzun dönem faydaları ve orada kazanılan beceri veya artan özerklik hissinin yüz yüze iletişime taşınma olasılığı ise araştırmacılar tarafından ilgi görmeye devam ediyor.

İnternet ve sosyal medya üzerinden yapılan kişisel paylaşımlara dair olumsuz tutumlar da mevcut. Bunlardan en yaygın olarak karşılaşılanı ise gizlilik endişesi. Araştırmalara göre kullanıcıların Facebook üzerinden kendileri hakkında fazla bilgi vermeleri endişeye yol açıyor ve kullanıcılar, kendileri hakkında ne kadar çok bilgi verirlerse gizliliklerinin o kadar ihlal edileceğini düşünüyorlar. Yani sanal ortamda kişisel bilgi paylaşmak gizlilik ihlali açısından rahatsız edici bir durum olarak algılanıyor ancak Facebook üzerinden kişisel bilgi ve fotoğraf paylaşma davranışının oldukça yüksek olduğu da aşikâr. “Gizlilik paradoksu” olarak adlandırılan bu durum araştırmacılar tarafından şu şekilde açıklanıyor: Kullanıcı fotoğrafı paylaşırken görebileceği potansiyel zararı ve kazanacağı yararı düşünüp tartıyor ve sonunda ona göre davranıyor. Bu da demek oluyor ki gizlilik konusundaki endişeler giderilmese de bir fotoğraf paylaşımından elde edilebilecek sosyal ve psikolojik fayda, algılanan risk durumu ile karşılaştırıldığında daha ağır basıyor.

Sonuç olarak internet ve sosyal medya kullanımının sosyal yaşantımız üzerinde birçok olumlu ve olumsuz etkisi mevcut. Ancak bu alandaki araştırmalar, internet ve sosyal medya kavramlarının sosyal iletişime etkisini tartışırken, interneti kendimizden bağımsız bir kavram olarak ele almanın çok da gerçekçi bir yaklaşım olmadığına işaret ediyor. Bu durumu “Medya kullanımı bizim hangi ihtiyaçlarımızı, ne ölçüde doyuruyor?” veya “Bir medya aracını kullanırken ne amaçlıyoruz?” soruları ile değerlendirmek ve internet kullanımının sosyal etkileşime etkisinin kullanan kişiye bağlı olarak biçimleneceğini fark etmek, bu etkileşimi anlamak açısından önemli rol oynuyor.

 Detaylar için bazı kaynaklar

Ang, C. S., et al. (2015). Understanding computer-mediated communication attributes and life satisfaction from the perspectives of uses and gratifications and self-determination. Computers in Human Behavior, 49, 20-29.

Malik, A, Dhir, A., & Nieminen (2016). Uses and gratifications of digital photo sharing on Facebook. Telematics and Informatics, 33, 129-138.

McKenna, K. Y. A & Bargh, J. A. (2009). Plan 9 from cyberspace: The implications of the Internet for personality and social psychology. Personality and Social Psychology Review, 4, 1, 57-75.

Tyler, T. R. (2002). Is Internet changing social life? It seems the more things change, the more they stay the same. Journal of Social Issues, 58, 1, 195-205.

RelatedPost