ID-100155524 (2)Alış veriş günlük yaşamda rutin yaşamımıza dahil olmuş, modern zamanın bir parçası haline gelmiş durumda. Çeşitli ihtiyaçlarımızı karşılamak için alış veriş yapmak gerekli bir etkinlik. Ancak sürekli olarak alışveriş yapmayı düşünüyor ve önünüze ne gelirse ihtiyacınız olmasa bile almadan edemiyor musunuz? Hatta yeterli paranız ve ihtiyacınız olmadığı halde alışveriş yapmayı sürdürüyor musunuz? Bu ve benzeri sorulara yanıtınız “evet” ise alışveriş bağımlılığınız olabilir. Bu konuya dikkatli bir şekilde yaklaşmak ve teşhis koymadan önce kavramı iyi anlamak gerektiğini düşündüğümüz için Ajans Psikoloji olarak Doç. Dr. Orçun Yorulmaz ile bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisi bizimle sorunlu ve normal alış veriş davranışları arasındaki farklılıkları, sorunun ortaya çıkma nedenlerini, sorunla baş etme yollarını paylaştı.

Uzman Psikolog Özge Erel: Alışveriş yapmak gündelik hayatımızın vazgeçilmez bir parçası. Son yıllarda ise alışveriş alışkanlıklarımızda değişiklikler görüyoruz. Bir taraftan da alışveriş ve tüketime özendiriliyoruz sanırım.  Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Doç. Dr. Orçun Yorulmaz

Doç. Dr. Orçun Yorulmaz

Doç. Dr. Orçun Yorulmaz: Evet haklısınız, alışveriş yapmak oldukça eski, gün geçtikçe evrimleşen ve hepimiz için vazgeçilmez yeri olan bir aktivite. İlkel dönemlerdeki değiş-tokuş veya takastan bugüne oldukça değişim göstermiş bir alan. Artık çok büyük mali ve ticari bir sektör haline geldi ve her geçen gün de farklı yöntem ve yaklaşımlarla gelişim göstermekte. Tabi ki artık geleneksel formatın çok dışındayız; aslında artık sayısız marka ve ürün çeşitliliği ile AVM’ler, küçük dükkanlar, büyük ve kapsamlı marketler, televizyon ve internetin yanında indirimler, göz alıcı araçlar, reklamlar ve çeşitli satış teknikleri vb. gibi bir çok araç ve yaklaşım ile etrafımız sarılmış durumda. Dolayısıyla, alışveriş ve tüketim sektörü ve ilgili kavramlardan kaçınmak pek mümkün değil. Açıkçası kaçınmamız çok da gerekli değil. Ancak alış veriş davranışı kontrolden çıkarak yaşamımızın sınırlarını zorladığında çok olumsuz sonuçlara yol açabiliyor, hem de birçok yönden.

Bu durumu tanımlarken“aşırı” kelimesinin anlamı önem kazanıyor. Aslında tarihçesine bakıldığında, bu durumun her ne kadar yeni dikkat çekmeye başladığını ve güncel tüketim koşullarının da buna katkıda bulunabileceğini gözlemlesek de, aslında çok da yeni bir durum değil. 20.yüzyılın başlarında Kraepelin ve Bleuler gibi bazı araştırmacıların dürtüsel yönüyle bu durumdan söz ettiğini görüyoruz. Ancak 1990’ların başında araştırmacı ve klinisyenler özellikle aşırı alış veriş davranışına odaklanmaya başlamışlar ve çalışmalar bu tarihlerden sonra artmış görünüyor.

Ö. E. Kontrol edilemeyen alışveriş alışkanlığı pek çok soruna yol açabiliyor. Öncelikle sorunlu veya saplantılı olarak nitelendirilen alışveriş davranışlarından bahsedebilir misiniz? Bir kişinin saplantılı alışveriş davranışı sergilediğini nasıl anlayabiliriz ve her aşırı alışveriş yapan insana alışveriş bağımlısı diyebilir miyiz?

O.Y.: Hepimiz için günlük yaşantının normal rutin aktiviteleri arasındaki alışveriş davranışının nasıl ve ne zaman problem olduğuna bakmak gerekiyor. Genel olarak bakıldığında, alış veriş özellikle bazı insanlar için bir tür baş etme veya rahatlama stratejisi olarak işlev görebiliyor. Mağazaların olduğu cadde ve sokakları gezerek zaman harcamak veya AVM’lere gitmek günümüzde çoğumuz için olağan bir aktivite. Hatta bu gibi yerlere gidildiğinde başka insanlarla da sosyalleşerek duygu düşünceleri paylaşmak, dikkat dağıtmak, gündelik rutin işlerin dışında bir aktivite olarak rahatlama aracı olarak işlevsel bile olabiliyor. Öte yandan, alışveriş davranışı karşı konulmaz ve kontrol edilmez bir hal alıyorsa, kişi kendini bu davranışı sergilemekten alı koyamaz hissediyorsa, bu aktivite diğer insanlarla kıyaslandığında abartılı, pahalı ve zaman kaybettirici bir hale bürünmüş ise, alış verişin ardından yoğun bir negatif duygulanım yaşanıyorsa ve kişi için kişisel, sosyal ve mali açıdan önemli ölçüde sorunlara yol açıyor ise, kendisi ve çevre için büyük ölçüde rahatsızlık yaratıyor ve mesleki, ailevi ve kişisel alanlarda belirgin şekilde işlev kaybına neden oluyor ise alış veriş davranışı artık herkesin kullandığı bir baş etme yönteminin ötesinde ciddi bir sorun haline gelmiştir diyebiliriz.

ID-100139650 (2)Bu ciddi durum ise farklı isimlerle anılabiliyor: kompulsif alış veriş bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı, takıntılı veya saplantılı alışveriş gibi. Ancak tam isminden öte, bu durumdan muzdarip insanlar, bir şeyler satın alma ve para harcamaya ilişkin zihinlerini meşgul eden yoğun düşüncelere ve engel olamadıkları dürtüsel nitelikte gerekli veya gereksiz eşyaları satın alma eğiliminde olabiliyor. Çoğunlukla bir ya da birden fazla ürün dikkatlerini çekiyor bir şekilde; bazen bu kendini kötü hissetme, kızgınlık, can sıkıntısı gibi olumsuz duygularla tetikleniyor, bazen de çevredeki uyaranlar (internet veya tv’deki reklamlar, başkasında gözlenen eşyalar vb). Bu durumu takiben düşünme, araştırma ve planlama süreci ile birlikte yoğun biçimde alış veriş yapma veya yapabilecekleri yerlere gitme isteği ve endişesi duyuluyor. Sonrasında neyi, nereden, ne zaman, nasıl, hangi şekilde veya hangi kartla alacaklarını planlıyorlar. Bu aşamada hissedilen istek, heves ve endişe devam ediyor. Üçüncü aşamada alış veriş gerçekleşiyor, ki bu aşama daha bir heyecan, mutluluk ve istekle yaşanıyor. Alışveriş tamamlandıktan sonra ise endişe ve isteğin yerini yeni bir şeyler satın almanın ve planlananın gerçekleşmesinden doğan mutluluk ve haz gelirken, sonrasında olumsuz duygular baş göstermeye başlıyor: mutsuzluk, hayal kırıklığı, çaresizlik vb. Aslında bu süreç, gelirden bağımsız biçimde kendi çapında gerçekleşebiliyor; yani herkes kendi çapında yaşayabiliyor. Başka deyişle, bir düzlem üzerinde bir uçta alış verişten uzak, ilgilenmeyen insanlar varken, diğer uçta kompulsif biçimde alış veriş yapanlar var. Nitelik olarak normal tüketimden çok farklı değil, ama esas farklılık sıklık, yoğunluk, uzun vadede olumsuz sonuçları ve kontrol kaybı açısından…

Ö. E.: Peki bu davranışları sergileyen bir kişide kompulsif bozukluktan bahsedilebilir mi?

O. Y.: Belirsizlik bir nevi burada başlıyor aslında. Belirti veya yaşanan sıkıntıların içeriği itibarıyla kompulsif alışveriş davranışının tam olarak hangi tür bozukluk altında değerlendirildiği bilim insanları ve uzmanlar arasındaki bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bu durum ardındaki dürtüsel davranış ve kontrol sorunu ile patolojik kumar oynama gibi bir tür dürtü kontrol bozukluğu mu, yoksa bir şeye ulaşma motivasyonu, bir nevi aş erme ve sonuçta ulaşmayla yaşanan heyecan ve haz ile bir madde bağımlılığı gibi bağımlılık mı veya bir tür istemsiz biçimde akla gelen düşünceler ve onlardan kurtulmak için sergilenen ritüeller şeklinde tekrarlayıcı kompulsif davranışların yer aldığı, başka deyişle bir tür obsesif kompulsif bozukluk mu? Özellikle tekrarlayıcı ve kontrol dışı özelliği sebebiyle kompulsif olarak tanımlanıyor. Hatta bazı araştırmacılar bu durumun, içerdiği yoğun duygulanım sebebiyle veya alış verişi kolaylaştıran olumsuz ve yoğun duygular nedeniyle duygudurum bozukluğu da olabileceğini ileri sürüyor. Bazı kuramcılar ise bunun aslında tibbileştirilme eğiliminin (medikalleştirme) bir sonucu olduğunu ve bozukluk olarak tanımlanarak aslında normal sınırları olan bir davranışı bu şekilde tanımlayarak tıbbi tedavi alanına dahil edildiğini ve ilaç sektörüne kazandırıldığını da iddia ediyor. Bu tartışma hala sonuçlanmış değil.

Öte yandan, bazı insanlar ve yakınları, gerçekten kontrolsüz tüketim ve sonuçlarından oldukça rahatsız. Türkiye’de bu konuda çok az sayıda araştırma var; fakat uluslar arası bağlamda tüm nüfusta görülme sıklığı, değerlendirme ölçütlerinize göre % 1.8 ile % 8 arasında değişebiliyor; hatta daha geniş kapsamlı ölçütler kullanıldığında bu oranın % 16’lara kadar vardığı söyleniyor. Çoğunlukla kadınlarda görülse de, erkeklerde de gözlenen bir durum. Başlangıç yaşı olarak 18-30’lu yaşlardan söz ediliyor ve özellikle de aileden ayrılma ve ekonomik olarak bağımsız olmaya karşılık gelen yaş dönemleri dikkat çekiyor. Sıklıkla bu durum, tek başına seyretmiyor ve eşlik eden diğer psikiyatrik rahatsızlıklardan da söz etmek mümkün: depresyon, kaygı bozuklukları, madde kullanımı bozuklukları ve yeme bozukluklarının yanı sıra dürtü kontrol bozuklukları, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu, sınırda kişilik bozukluğu gibi.

Ö. E.: Peki saplantılı alışveriş davranışlarının nedenleri nelerdir? Örneğin kimler bu davranışları sergilemeye daha yatkın?

O. Y.: Nedenleri kesin olarak bilinmiyor. Farklı kuramlar, farklı açıklamalar öne sürüyor. Örneğin psikanalistler, çocuklukta cinsel istismar, ebeveynlerinden duygusal yakınlık görememe, ebeveyn ihmalkarlığı gibi erken dönem yaşam deneyimlerinin ardında yatan gerekçe olduğunu iddia etse de, henüz tek başına bu duruma özgü bireysel veya ailevi davranış örüntüsü veya erken dönem deneyimi tespit edilememiş. Nörolojik veya biyolojik kuramcılar, kompulsif alış verişin nitelik yönünden obsesif kompulsif bozukluk ve bağımlılık ile benzerliği yüzünden beyindeki sinir hücreleri arasındaki iletişimi ve bilgi alış verişini sağlayan kimyasal maddelerin (yani serotonin, dopamin gibi nörotransmiterler veya opiyadlar) yoğun olarak rol aldığı sinir sistemi bileşenlerinde sorun olabileceğini ileri sürüyorlar. Hatta ilaçla tedavide bununla ilgili ilaçlar kullanılıyor. Diğer yandan, kalıtımın etkisi hala tartışılıyor. Bu tür sıkıntısı olan insanların birinci derece yakınlarında depresyon, alkolizm veya başka bir madde bağımlılığı tanısı daha sık gözlendiği bildirilmiş. Bu konudaki gen çalışmaları ise devam etmekte.

ID-100112422 (2)Bu durum modern veya postmodern toplumsal ve kültürel mekanizmalar ile de açıklanabiliyor, çünkü günümüz dünyasında tüketim kültürü muazzam bir hal almış durumda. Tüketimi sürekli hale getirmek ve ekonomiyi canlandırmak için çok çeşitli yöntemler kullanılıyor. Örneğin TV ve Internetteki reklamlar, alış verişi kolaylaştıran araçlar (örn., cep telefonu ile alış veriş veya para kullanımı) gibi çok sayıda yöntem ile her an bir şeyler satın almak için yönlendiriliyoruz. Dolayısıyla, ekonominin, gelir ve refah düzeyinin veya tüketim sektörünün bu denli gelişmediği ülkelerde bu tür sıkıntıların olmadığı söyleniyor.

Öğrenme ve bilişsel kuramlar, aile ortamı açısından ebeveynlerin çocuklarında istenen davranışı sergilemeleri için para ve hediyeleri pekiştireç olarak kullanması, ebeveynlerin eleştirel yaklaşımları, öz-güven ve değeri artırmak üzere benimsenen mükemmeliyetçilik özelliği veya benimsenen materyalistik değerler, düşük öz-güven gibi faktörler öne sürmektedir. Çocukluk dönemi bu tür deneyimlerin özellikle bir şeylere sahip olmanın psikolojik olarak kendini iyi ve güvende hissetme eğilimini pekiştirdiği söylenmektedir. Yani kendini sahip olduklarıyla tanımlama veya satın alınan şeylern kendinin sembolik bir uzantısı olarak görme, satın almanın veya sahip olmayı kimliğin, bir sosyal sınıfın ve psikolojik iyilik halinin göstergesi olarak görme, yani materyalistik değerleri benimseme gibi. Bir şey satın almanın olumsuz duyguları nötralize eden veya ortadan kaldıran bir aktivite olduğu ve nesnelerin duygusal açıdan güvenlik hissi sağladığına inancına sahip olma ve sahip olunan nesneler ile duygusal bağ kurma gibi inançlar, kontrol algısı ve olumsuz duygulara yönelik aşırı hassasiyet etkili olabilmektedir.

Ö. E.: Klinik tecrübelerinizden gözlemlediğiniz kadarıyla saplantılı davranışlar genelde kişinin yaşamını nasıl etkiliyor?

O. Y.: Tabi ki duygulanımdaki bu tür değişimler insanları daha fazla rahatsız ediyor ve yüzleşmek, tahammül etmek veya kontrol etmek yerine, reklamlar, kredi kartları, dikkat çekici mağazalar gibi dış uyaranların da katkısıyla artan hassasiyetten ve yoğun istekten kurtulmak daha tercih edilen bir durum haline gelebiliyor. Satın alma davranışı, dikkat dağıtıcı, rahatlatıcı ve olumsuz duygulardan kurtaran bir aktivite olarak kısa vadede rahatlık sağlayabiliyor, çünkü insanlar rahatlıyor, yoğun duygulardan uzaklaşıyor. Ancak alış veriş sonrası da kritik bir role sahip. Kontrol kaybının ve rahatsız olunan bir davranışı sergilemenin veya sonuçlarını fark etmenin beraberinde suçluluk, utanç, pişmanlık ve çaresizlik gibi diğer olumsuz duygular baş gösteriyor. Sonuç olarak alınan eşyalar, artık anlamını yitirebiliyor, eleştirilmemek için saklanabiliyor ve göz ardı ediyorlar. Tabi bir de bunun mali yükü, kişi için anlamı ve aile bireylerinin ve çevrenin de tepkileri var. Kişinin kendisinin yanı sıra sonuçları itibariyle yakın çevresinin tepkileri de kritik role sahip. Dolayısıyla, tetikleyen içsel ve dışsal durumlar, alış verişe ve alış veriş sonrası yaşananlar; bir kısır döngü gibi… Neticede yaşam kalitesi, öz-güven ve saygıda önemli ölçüde azalma gözleniyor.

Ö. E.: Büyük alışveriş merkezleri günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Artık insanlar birçok ihtiyacını gidermek için AVM’leri tercih ediyor. Peki AVM’lerin alışveriş bağımlılığında rolü olabilir mi?

ID-10022244 (2)O. Y.: Son dönemlerin dikkat çekici kurumları arasında yer alan AVM’ler, hepimiz için önemli yerler. Bir çok mağazanın, eğlence ve sosyal merkezin bir arada bulunduğu yerler. Özellikle kış aylarında ama hemen her zaman aileler, ihtiyaçlarını karşılamak veya en basit biçimde vakit geçirmek için bu tür yerleri tercih ediyorlar ve özellikle tatil zamanları oldukça kalabalık olabiliyor. Dediğiniz gibi bir çok ihtiyacı aynı çatı altında gidermek açısından AVM’ler pratik mekanlar. Buralara bir çok farklı özelliğe sahip insan gidiyor ve hatta sosyoekonomik düzeye göre sınıflandırmalar bile yapmak mümkün. Ancak bu tür eğilimleri olan insanlar için bu tür mekanlar aynı zamanda oldukça etkili dışsal tetikleyici uyaranı bir arada barındırıyor. Hemen ulaşabileceğiniz çeşit çeşit ürün satan mağazalar…Ancak bu anlamda tek başlarına AVM’ler değil, bir çok kanal veya mekan kolaylaştırıcı olabilir. Örneğin, yüksek harcama limitli kredi kartları, medya reklamları, internetten alış veriş, mağazaların bir arada bulunduğu caddeler gibi. Mesela reklamlar. Çok önemli indirimler, kolaylıklar, daha iyi ve konforlu bir yaşam için materyaller pazarlanır. Hep büyük indirimler olur insanları çekmek için. Öte yandan, her zaman dikkat çekmeyen küçük harflerle alttan geçen alt yazılar vardır çoğumuzun dikkat etmediği. Ya da mağaza vitrinlerindeki indirim ilanları. Her zaman stoklar tüketilecektir, % 50-70 indirimler vardır! Aslında hayatımız artık tüketime odaklandığı için bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu tür durumlardan ne ölçüde kaçınmalıyız, daha doğrusu kaçınarak kurtulacak mıyız? Bu sorunun cevabı, hayır; önemli olan kaçınmak değil, kontrolü sağlamaktır.

Ö. E.: Ayrıca Internet üzerinden alışveriş de artık oldukça yaygın… Büyük indirim oranları,  pahalı markaları ederinin çok altında elde etmek vb. gibi cazip fikirler alışveriş saplantısını tetikler mi?

O. Y.: İnternet üzerinden alış veriş, AVM’lerin ardından yeni gelişen bir alan. Hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen Internet tüketim kültüründe de artık yerini aldı. Hem de evden çıkarak bir efor sarfetmeden ve hatta bazen de dışarıdaki mağazalardan daha da ucuz belki de. Eskiden ayakkabı gibi eşyalar, giyilmeden alınmaz denirdi! Artık öyle değil, insanlar Internet üzerinde kolaylıkla ürün araştırabiliyor, hem yurt içinden hem de yurt dışından. Çoğu insanın elinde artık Interneti olan cep telefonları var ve istediğiniz yerden ürüne bakıp alabilirsiniz. Hatta mağazalarda ürüne bakarken hemen o anda Internetten aramanız bile mümkün. İsterseniz ürün ve fiyat karşılaştırması yapabiliyorsunuz, hem de yerinizden kıpırdamadan. Girdiğiniz Internet sitelerine göre size özel reklam banner’ları kullandığınız sayfalarda görülebiliyor. Daha önce dediğim gibi, bu tür tüketimi kolaylaştırıcı araçlar her zaman olabilir; hatta daha da çeşitli ve öngöremediğimiz yöntemler de çıkabilir. Bunların hepsi kompulsif alış veriş eğilimini veya yatkınlığını artıran veya kolaylaştırıcı dışsal tetikleyiciler olarak rol oynayabilir. Ancak böyle bir etkileri var diye bunları ortadan kaldırmak ve sınırlamak ne kadar mantıklı ve daha da önemlisi ne kadar mümkün? Diyelim ki mümkün, olumsuz duygulara hassasiyet, materyalistik değerler veya kendimizi sahip olduklarımızla tanımlamak gibi içsel uyaranları ne yapacağız? Esas olan bu tür uyaranları doğru biçimde yorumlayıp ona göre doğru tepkiler vermek.

Ö. E.: Peki bu sorunla başa çıkmak için nasıl bir müdahale öneriliyor? Obsesif kompulsif bozuklukta kullanılan yöntemler mi kullanılıyor?

ID-100156664 (2)O. Y.: Bu tür bir sorunla baş etmek için, kişiye ve soruna göre farklı yöntemler kullanılabiliyor. Günümüzde en yaygın iki müdahale yaklaşımı, tıbbi açıdan antidepresan (SSRI türü) adı verilen ilaç kullanımı ve bilişsel-davranışçı psikoterapi. İlaç tedavisi, psikiyatrist bir hekimin kişiyi değerlendirmesinin ardından duruma uygun reçete edeceği tür bir antidepresan ilaç olabiliyor. Uzmanlık alanım olan bilişsel-davranışçı psikoterapide ise, yine kişiye ve duruma göre değişkenlik gösteren, ortalama 10-13 seanslık uygulamalar görmek mümkün. Sorunuzun cevabı olarak: hem evet OKB’ye benzer bir terapi hem de hayır, farklılaşıyor, çünkü işin içinde madde bağımlılığı veya dürtüsellik de var.

Bu sürece psikoterapilerin belirgin bir özelliği olan bir uygulama ile işe başlanıyor: değerlendirme. Kişinin kendisinin tuttuğu özel kayıtlar ve uzman bir psikoloğun yaptığı ayrıntılı bir sorgulama-değerlendirme süreci ile davranış ve düşüncelerin içeriği ve güncel durum tespit ediliyor. Kişiler arası değişkenlikler de önemli; başka deyişle, mekanizma benzer olsa da her insanın yaşadığı özel durumlar farklılık gösterebiliyor. Sonra da alış-veriş ortamlarına ziyaretin sınırlanması veya bu ortamlardan bilinçli olarak kaçınma ve sadece sınırlı zamanda ziyaretlerin yapılması, alış veriş yapmadan ziyaret etme ve bu kaygıya artan süreyle aşamalı biçimde maruz bırakma, kişinin yakın çevresiyle ama alış verişle alakası olmayan aktiviteler planlama gibi davranışsal yöntemler ile alış veriş esnasındaki duygu ve düşüncelerin izlenmesi ve sorgulanması, alış veriş öncesi dürtüsel ve istemsiz düşüncelere ilişkin dikkat dağıtıcı tekniklerin uygulanması, kişisel istek ve düşüncelerini dile getirmeye yardımcı olan girişkenlik eğitimi, bir şey satın almanın ardındaki düşünce ve inançların ve şemaların sorgulanması, irdelenmesi ve yeniden yapılandırılması gibi bilişsel yöntemlerin ve takip görüşmelerinin yer aldığı bir yapılandırılmış yaklaşım izleniyor.

Ö. E.: Son olarak alışveriş bağımlılığı olan veya çevresinde bu tanıma uyan bir tanıdığı olan insanlara ne önerirsiniz?

O. Y.: Bana göre en başta yapılması gereken şey, bu tür bir durumun gerçekten bir bağımlılık haline gelip gelmediğinin sorgulanmasıdır. Unutmayalım ki herkes alış veriş yapıyor ve zaman zaman herkes sınırlarını zorlayabiliyor. İnsanlar para harcama veya satın alma davranışı açısından farklılık gösterir. Bir kişiye göre abartı olan şey, diğeri için normal olabilir. Ancak kendisi ve bir çok kişi tarafından değerlendirildiğinde, bunun belirgin şekilde olumsuz sonuçları olan bir durum olduğuna kanaat getirilirse, benim kişisel önerim, kendini yaftalamak yerine kişinin önce kendisinin bu duruma müdahale edip edemeyeceğini test etmesidir. Bunu test etmek için ise her zamanki gibi ilk koşul, bu durumu veya bu konudaki hassasiyetini kabul etmektir, yani farkındalık ve kabullenme, her zaman ilk aşamadır. Tabi bunun için de bu durum üzerine düşünmek, sorgulamak, kıyaslamak gereklidir. Bu vazgeçilmez, engellenemez bir durum veya değişmez bir akıl hastalığı veya ruhsal durum değil, müdahale edilebilecek bir durumdur. Bu noktadan sonra, farklı yöntemlerle bu davranışı kontrol altına almayı deneyebilirler. Örneğin, bütçe oluşturmak, gelir-giderlerini incelemek, alış-veriş için sıklıkla gidilen yerleri, sıklığı, duygu durumunu belirlemek ve aşamalı biçimde kendini sınırlamak, bu tür yerlere gitmemeye çalışmak veya azaltma, kontrollü gitmek, gerçek ihtiyaç ve istekler arasındaki farka odaklanmak ve belirlemek, gerçekten ihtiyaç duyulan şeylere öncelik vermek, alış veriş esnasındaki düşüncelere odaklanmak ve dürtüsel olanları tespit etmeye çalışmak, kredi kartlarını cüzdandan çıkararak kendi evinde veya ailenin/yakın bir arkadaşın evinde bırakmak ve sadece nakit para kullanmak, güvenilir ve sözü dinlenen biriyle/bir arkadaşla alış verişe çıkmak, boş vakitleri değerlendirmek üzere alış verişten daha farklı aktiviteler planlama gibi. Eğer bunları yapamıyor ve yapmasına rağmen hala sorun devam ediyor ise, bir uzmandan bu sorun için yardım talep etmeleri yerinde olacaktır.

 

Doç. Dr. Orçun Yorulmaz

Lisans öğrenimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde, yüksek lisansını ve doktorasını aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Psikoloji anabilim dalında tamamlamıştır. 2000 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak akademik hayatına başlamış ve 9 yıl bu üniversitede araştırma görevlisi, Yard.Doç.Dr. ve Doç. Dr. olarak görev yapmıştır. 2005-2006 öğretim yılında The University of Brtisith Columbia-Vancouver/Kanada’da araştırmacı olarak bulunmuştur. Mayıs 2013’ten beri İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nde akademik yaşantısına devam etmektedir. Çalışma alanları arasında kaygı bozuklukları ve özellikle Obsessif-Kompulsif Bozukluk, obsesif inançlar, bilişsel-davranışçı model ve psikoterapi, kültür ve psikopatoloji, ebeveyn tutumları ve psikolojik test uygulamaları yer almaktadır. Bu konulara ilişkin çeşitli makale, bildiri ve kitap bölümleri bulunmakta; başta klinik psikoloji olmak üzere lisans ve lisansüstü düzeylerde farklı dersler vermekte; psikolojik değerlendirme ve psikoterapi uygulamaları yapmaktadır.

 Detaylar için kaynaklar

Black, D., W. (2007). A review of compulsive buying disorder. World Psychiatry, 6, 14-18.

Kellett, S., & Bolton, J., V. (2009). Compulsive Buying: A cognitive–behavioural model. Clinical Psychology and Psychotherapy, 16, 83–99.

Lorrin M. Koran, M. L., Faber, R.L., Aboujaoude, E., Large, M., D., Serpe, R., T. (2006). Estimated prevalence of compulsive buying behavior in the United States. American Journal of Psychiatry,163, 1806–1812.

Mitchell, J., E., Burgard, M., Faber, R., Crosby, R. D., Zwaan, M. (2006). Cognitive behavioral therapy for compulsive buying disorder. Behaviour Research and Therapy, 44,1859–1865.

 

RelatedPost