ID-100201142Bağımlılık pek çok çeşidiyle insanların fiziksel ve ruhsal sağlıkları için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Alkol, madde ve sigara bağımlılığı başlı başına müdahale gerektirirken, başka psikolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirebilir. Ancak günlük yaşantımızda kimlere “bağımlı” diyebileceğimizi veya bağımlılıkla ilgili diğer sorunları ne kadar biliyoruz? Bağımlılığa karşı gereken önlemleri alabiliyor muyuz?  Bağımlılık tedavisinde ne gibi yöntemlere başvurmalıyız? İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Alkol ve Madde Bağımlılığı Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. İlhan Yargıç çeşitli bağımlılıklar, risk grupları ve bağımlılık tedavisi ile ilgili sorularımızı yanıtlayarak konuyla ilgili aydınlatıcı bilgiler sundu.

Selin Mısır: ‘Alkoliklik’ halk arasında sıkça kullanılan ve zaman zaman yanlış anlaşılabilen bir kavram. Öncelikle kimlere alkol bağımlısı denilebileceğinden kısaca bahsedebilir misiniz?

Prof. Dr. İlhan Yargıç

Prof. Dr. İlhan Yargıç

İlhan Yargıç: Alkol bağımlılığı, zararlı sonuçlarına rağmen tekrar tekrar alkol kullanılmasıdır. Başka bir deyişle, alkol kullanımına bağlı sosyal, tıbbi, ailesel, mesleki ya da psikolojik sorunların yaşanmasına rağmen kişi alkol kullanmaya geri döner. Bağımlı kişi kontrollü kullanımı sürdüremez. Örneğin bir alkol bağımlısı içmeden aylarca, yıllarca durabilir ama az içmeyi kalıcı olarak sürdüremez. Yani içmeden durabilir ama az içerek duramaz. Bu nedenle bağımlıların, kullanıma ara verdikleri dönemler (alkol bağımlıları için ramazan ya da kutsal gecelerde sıktır) olabilir. Bu ara verme ya da kullanmadan durabilme, o kişinin bağımlı olmadığını göstermez. Çünkü tekrar içmeye başladığında az miktarda ve seyrek içmeyi sürdüremez, miktar yine artar ve sorunlar yaşanır.

“Alkol ya da madde kullanımı konusunda kontrol kaybı” anlamındaki bağımlılık, kronik ve tekrarlayıcı bir hastalıktır, tıpkı diyabet ya da hipertansiyon gibi. Kişi bağımlı olduktan sonra bağımlı olduğu maddeyi kullanmayı bırakabilir ancak onu kontrollü olarak kullanmaya geri dönemez. Bu nedenle bağımlılık kalıcıdır, ancak kullanım durdurulabilir. Bir alkol bağımlısı alkolü bıraktıktan sonra da alkol içmeyen bir alkol bağımlısıdır. Bir nedenle tekrar alkol içtiğinde, hemen olmasa bile bir süre sonra, eski kullanım şekline geri dönecektir. Diyabetli bir hasta diyetine çok dikkat etse ve kan şekeri hep normal sınırlarda seyretse, hiçbir şikayeti olmasa o kişi yine de “belirti vermeyen” bir diyabet hastasıdır. Tıpkı onun gibi bağımlılar da bağımlı oldukları maddeyi kullanmayı kalıcı olarak bırakıp onun bütün olumsuz etkilerinden kurtulabilirler. Ancak eski hallerine dönmek istemiyorlarsa hiçbir zaman tekrar sosyal kullanıcı olmayı denememelidirler. Alkol kullanımına bağlı sorunlar yaşayıp kullanımı bırakan ve hayatını yoluna koyan hiçbir kişi eski haline dönmek için içmeye başlamaz. Bu durumdaki kişilerin tipik düşüncesi, bir süredir kullanmadığı için bağımlı olmadığını kanıtladığı ve ara sıra içen diğer insanlar gibi olabileceğidir. Bu nedenle başlar, bir süre aralıklı ve az kullanarak kalabilse dahi daha sonra problemler tekrar ortaya çıkar.

Bağımlılığın bir hastalık olarak tanımlanması, kullanımı durdurma ya da kullanıma bağlı problemlerden dolayı sorumlu olma açısından bir mazeret oluşturmaz. Yani bağımlılık (başlayınca duramamak) bir hastalıktır ve fakat bağımlının yeniden kullanmaya başlaması kendi sorumluluğu ve tercihidir. Nasıl ki diyabet hastalığı kalori diyeti yapmayı gerektiriyorsa, alkol bağımlılığı da alkol kullanmamayı gerektirir. Bu nedenle bağımlının öncelikle bağımlı olduğunu yani “bağımlı olduğu şey karşısında güçsüz olduğunu”, onu kontrollü olarak kullanamadığını kabullenerek hiç kullanmamak için gerekli tedbirleri almaya başlaması gerekir.

S.M: Peki bağımlılık için hangi yatkınlık faktörleri ve belirli risk gruplarından bahsedebiliriz? 

İ.Y: Bağımlılık ile ilgili başlıca risk faktörleri: Cinsiyet, kişilik, psikopatoloji, aile öyküsü, aile ve sosyal çevre, bireysel öz geçmiş ve kültürdür. Ancak hep birlikte istatistiksel olarak değerlendirildiklerinde bu risk faktörleri, bağımlıların ancak yarısını öngörebilmektedirler. Başka bir deyişle bu risk faktörlerine sahip olmayan kişiler de bağımlı olabilir.

ID-100122763 (2)Alkol bağımlılığı erkeklerde kadınlardan daha sıktır. Hem fazla dışa dönük hem de fazla içe dönük kişilik yapıları risklidir. Dışa dönük olanlar risk almaya daha eğilimli ve gözü karadırlar. Fazla içe dönük yapıda olanlar sosyal ortamlarda rahatlamak için alkol kullanımına yönelebilirler. Bunun yanında antisosyal kişilik bozukluğu ya da sınırda kişilik bozukluğu tanısını alanlarda alkol bağımlısı olma ihtimali genel topluma göre oldukça yüksektir. Aileyle ilgili faktörlerde miyokart enfarktüsü, diyabet ve yüksek tansiyon gibi hastalıklardakine benzer bir genetik geçiş vardır. Bu risk faktörü özellikle erkek alkol bağımlılığında en belirgindir. Evlatlık olarak yetişenler üzerinde yapılan çalışmalarda, alkol bağımlılığında genetik kalıtımın çevresel kullanımdan bile daha etkili olduğu gösterilmiştir. Babası alkol bağımlısı olan bireyler, alkolik kişilerin olmadığı ailelerde yetiştiğinde bile, alkol bağımlısı olmayan ebeveynlerden dünyaya gelen ama alkolik bir babanın yanında yetişen bireylere göre daha yüksek oranda alkol bağımlısı olmaktadırlar.

Bağımlılık başka bir psikiyatrik hastalığın belirtisi değildir. Başka bir psikiyatrik hastalık olduğunda alkol ya da madde bağımlılığı riski artmaktadır. Böyle bir durumda diğer psikiyatrik hastalığın tedavisi zorlaşmakta ve gidişatı kötüleşmektedir. Bipolar bozukluk, depresyon, şizofreni, anksiyete bozuklukları (sosyal fobi, panik bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu) ve Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanılarını alanlar alkol bağımlılığına daha yatkındır. Alternatif aktivitelerin azlığı, alkole kolay ulaşabilirlik, ucuz olması vb. ise riski artıran bazı sosyal faktörlerdir.

Erken yaşta sigaraya başlamak, çocukluk çağı travması yaşamış olmak, alkolden çok keyif alıyor olmak (alkol herkeste aynı etkiyi yapmaz; bazılarının hoşuna giderken bazılarında çok kötü hisler oluşturabilir) bağımlılığı artıran bireysel faktrölerden bazılarıdır. Son olarak ebeveynin ilgili olması riski azalttığı gibi , Müslüman, Musevi ya da Hıristiyan olsun, kendini dindar olarak tanımlayan kişilerde alkol bağımlılığı daha seyrektir. Bunun nedeni yaşam tarzı, eğlence biçimi vb az içmeyi ya da hiç içmemeyi gerektiren faktörlerdir.

S.M: Madde bağımlılığı nasıl gelişiyor?

İ.Y: Bağımlılık ilerleyici bir hastalıktır. Bağımlılık süreci “deneme” ile başlar. Kişi denediği şeyden keyif alırsa tekrar yapmak ister. Buna pozitif pekiştirme diyebiliriz. Böylece “zaman zaman kullanma”ya başlar. Bir süre “düzenli kullanım” haline gelir (örneğin hafta sonları). Bu arada kullanıma bağlı sorunlar da yaşanıyordur ancak alınan keyif ağır bastığı için kişi bunları görmezden gelir ya da başka şeylere bağlar, inkar eder. Örneğin eşinin dırdırından dolayı içtiğini söyleyen bir erkeğe eşinin dırdır ederken neler söylediğini sorarsanız, sürekli çok içtiği için eleştirdiğini söyleyebilir. Bu durum bir alkol bağımlısının hayatına ve alkole karşı yaklaşımı için oldukça karakteristiktir. Yaşadığı sorunlar nedeniyle zaman zaman kullanımı azaltma ya da durdurma çabası içine giren kişi tekrar eski haline döner ya da böyle bir azaltma/bırakma çabasını dahi gösteremiyorsa  “bağımlı” olmuş demektir. Bu arada kullanılan miktar giderek artar. Bağımlılık ilerledikçe kullanımı azaltma ya da bırakmaya bağlı yoksunluk belirtileri de görülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki fiziksel belirtiler (tolerans ya da yoksunluk) bağımlılık tanısı koymak için şart değildir.

S.M: Günümüzde nikotin bağımlılığı, insanlar tarafından kısmen daha masum olarak algılanıyor ve ülkemizde de oldukça yaygın. Peki gerçekten alkol ve madde bağımlılığından farklı olarak mı ele alınmalı?

ID-100173624 (2)İ.Y: Nikotin bağımlılığı, tanısal özellikler ve biyolojik mekanizması açısından diğer bağımlılıklardan farklı değildir. Sarhoş etmediği ya da bilinç durumunu değiştirmediği için masum olarak algılanması doğru değildir. Sigara ve diğer tütün ürünleri en önemli halk sağlığı sorunudur. Sigara kullanımının bizden az olduğu ve uyuşturucu madde kullanımının bizden kat kat fazla olduğu ABD’de bile her yıl sigara kullanımıyla ilişkili hastalıklardan ölenlerin sayısı alkol, eroin, kokain ve diğer uyuşturuculardan ölenlerin toplam sayısından 10 kat fazladır.

S.M: Aileler konuyla ilgili olarak çocukları için çevresel faktörlerin olumsuz etkisinden yakınıyorlar ve arkadaş çevresinin, medyanın, bazı filmlerin ve teknoloji kullanımının bu tarz kötü alışkanlıklara neden olabileceği konusu gündemde. Bu faktörlerin etkisi gerçekten nedir?

İ.Y: Arkadaş çevresi, medya, film ve diziler gençlerin davranış şekillerini belirlemede, rol modeller oluşturmada ve toplumsal normları belirlemede büyük bir etkiye sahiptir. Filmlerde geçen alkol sofralarındaki tatlı sohbetlerin, seksi bir aktör ya da aktristin elindeki kadehin, çeşitli kutlama sahnelerinde alkol içilmesinin reklam etkisi yaptığı araştırmalarla sabit bir gerçektir. Sürekli bunları seyreden bir gencin bunlara özenmesi ya da bunları norm olarak görmesi kaçınılmazdır.

S.M: Alkol ve madde bağımlılığındaki en etkili tedavi yöntemlerinden bahsedebilir misiniz?

İ.Y: Bağımlılık iyileştirilebilir bir hastalık olmasa da tedavisi işe yarar. Başka bir deyişle bağımlı kişiyi sosyal içici haline getirmek mümkün değildir; ancak hiç kullanmamasını sağlamaya yardımcı olunabilir. Bazı bağımlı hastalar herhangi bir profesyonel yardım almadan da kullanımı durdurabilmektedirler. Tedavi için başvurmak zorunda kalan kişilerin genellikle bağımlılık düzeyleri daha ağır, eşlik eden tıbbi ve psikiyatrik problemleri daha sıktır.

Tedavi için başvuran bağımlı bir hastada yoksunluk belirtileri varsa öncelikle bunlar tedavi edilir; ancak bağımlılığın asıl tedavisi bundan sonra başlar ve 6-12 ay sürer. Bağımlılığın tedavisi sadece yoksunluk belirtilerini gidermekten ibaret değildir. Tedavi yeniden madde kullanmaya geri dönüşü engellemeyi amaçlar. Bağımlılık tedavisi psikolojik ve sosyal ağırlıklıdır. Bireysel ve grup psikoterapileri, danışmanlık, psikoeğitim, aile görüşmeleri-terapileri, sosyal tedaviler, destek grupları (Adsız Alkolikler, Adsız Narkotikler, Al-Anon, Alateen) tedavide çok önemlidir.

Psikososyal tedavilerin yanında ilaç tedavileri de verilebilir ancak bağımlılığı tek başına ilaçla tedavi edemeyiz. Doğrudan madde kullanımını azaltmaya yönelik ilaç tedavileri yanında eşlik eden psikiyatrik sorunlara dönük ilaçlar da kullanılabilir. Madde kötüye kullanımının neden olduğu ekonomik, sosyal, tıbbi ve yasal sonuçlar tüm toplumu etkiler. Bu nedenle bağımlılık tedavisi masrafına değerdir.

S.M: Alkol veya madde bağımlılığının depresyonla nasıl bir ilişkisi var?

İ.Y:   İlk alındığında disinhibisyon (süperegonun bastırılması) etkisine bağlı olarak coşkulu bir hal verebilir ancak uzun süreli ve yoğun kullanımda depresyona yol açabilir. Yoğun olarak alkol kullananların yarısına yakınında klinik düzeyde depresyon saptanabilir. Bu vakaların %80’inde sadece alkolü bırakmakla depresif belirtiler birkaç hafta içinde ortadan kalkar. %30-40’ında depresyon 2 hafta ya da daha uzun sürebilir. Alkol içmediği dönemde de ise major depresyon %5-10’unda görülür. Alkol bağımlılarında ortaya çıkan depresyonda öncelikli amaç alkolü durdurmaktır. Depresyon da bazen alkol bağımlılığına zemin hazırlayabilir. Özellikle kadın bir hastada orta yaşta başlayan yoğun alkol kullanımı ve bağımlılığı altta depresyonun yatıyor olabileceğini akla getirmelidir. Erken başlangıçlı alkol bağımlılığının kişilik bozukluğu ve genetik yatkınlıkla; geç başlangıçlı alkol bağımlılığının ise depresyon gibi psikiyatrik rahatsızlıklarla birlikteliği sıktır. Depresyon belirtileriyle baş edebilmek için başlanan alkol orta ve uzun vadede depresyonu daha da arttırır. Yoğun alkol kullanımı olan depresif bir hastada uygun depresyon tedavisi ile birlikte alkol alımının da kesilmesi gereklidir. Depresyonu tedavi edince alkol alımının kendiliğinden sonlanacağını beklemek yanlıştır.

S.M.: Peki bağımlılık başka hangi psikolojik sorunlarla bir arada görülüyor? 

İ.Y.: Bipolar bozuklukla alkol kullanım bozukluklarının birlikteliği sıktır. Alkol bağımlısı olup alkol kullanımını bırakmış olan bipolar hastaların manik dönemde tekrar alkole başlama riski depresif dönemden fazladır. Alkol depresan bir maddedir. Bunun dışında şizofreni hastalarında bağımlılık ve kötüye kullanım sıklığı genel toplumdan fazladır. Bu ek tanı, şizofrenide kötü gidişin en önemli belirleyicilerindendir. Alkol ya da madde kullanımı doğrudan hastalık belirtilerini alevlendirebildiği gibi ilaç kullanımının aksamasına neden olarak da şizofreninin gidişini bozar.

ID-100173634 (2)Alkol bağımlılarında ayrıca kaygı bozukluğu; kaygı bozukluğu hastalarında alkol bağımlılığı sıktır. Alkolün akut dönemde güçlü bir kaygı giderici özelliği olduğu için kaygı bozukluğu hastaları tarafından ilaç gibi kullanılmaya başlanabilir. Panik bozukluğu hastasında da alkol alımı, panik atakları önlemek ya da sonlandırmak ya da agorofobik kaçınmaları yenmek amacıyla artabilir. İlk panik atağını alkol yoksunluğunda ya da esrar etkisindeyken geçiren bir kişi daha sonra alkol ya da esrar almasa bile panik ataklar geçirmeye devam edebilir.

Panik hastaları alkol aldıklarında kendilerini rahat hissedebilirler ama ertesi gün alkolün etkisi geçtiğinde çok daha kötü hissederler. Bu daha kötü hissetmeyi yine alkolle engellemeye kalktığında bir kısır döngüye girmiş demektir ve bir süre sonra alkol almadan duramaz hale gelebilir. Bu sefer alkol yoksunluğu belirtileri birincil kaygı bozukluğu belirtileriyle örtüştüğü için tablo daha da karışık bir hal alır. Bütün kaygı bozukluklarında, eğer yoğun alkol kullanımı varsa ya da alkol ilaç gibi kullanılıyorsa, başarılı bir tedavi için alkolün tedavinin daha başında kesilmesi gereklidir.

Genel toplumdaki alkol bağımlılığı vakalarının çoğunluğu birincil alkol bağımlılığıdır. Tedavi için başvuranlarda ise psikiyatrik ve tıbbi rahatsızlıklar daha sıktır. Bağımlılık, başka bir psikiyatrik bozukluğa bağlı olarak başlasa da altta yatan psikiyatrik bozukluğun belirtilerinin düzelmesine rağmen problemli alkol-madde kullanımının devam etmesi sıktır. O nedenle bağımlılık sadece bir yan belirti gibi görülmemeli, ayrı bir klinik sendrom olarak tedavi edilmelidir.

Bununla birlikte madde kötüye kullanımı olan hastaların %40’ında travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) görülür. Travma öyküsü olanların  %50’sinde madde kötüye kullanımı mevcuttur. Literatüre göre kadınlarda genellikle önce travma yaşanıyor, ardından madde kullanımı gelişir. Erkeklerde ise genellikle önce madde kötüye kullanımı, ardından travma ve TSSB gelişir. Bütün maddeler orta ve uzun vadede TSSB’ yi kötüleştirir. Madde kötüye kullanımını bırakmak da kısa vadede TSSB belirtilerini artırabilir.

Ayrıca dikkat eksiliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısını alan erişkinlerde alkol ya da madde kullanım bozuklukları genel toplumdakinden sıktır. Madde tercihlerine göre hastalar gruplandırıldığında DEHB açısından farklılıklar da olmaktadır. Alkol ve karışık madde kullananlara göre, kokain kullananlarda DEHB daha sık görülür. Ayrıca DEHB sadece madde kullanımına başlama için bir risk değil, daha uzun süre kullanım ve daha zor tedavi olması açısından da bir belirleyici olarak kabul edilmiştir.

S.M: Bağımlılık tedavisi gören bir kişinin yakınlarına bu süreç içinde ne gibi roller düşüyor?

İ.Y: Madde kullandığı için çocuğundan şikayet ederek tedaviye getiren ailelerden çoğu aslında kendileri, aile işleyişi bakımından, hasta olabilir. Aile içi dinamikler düzeltilmeden madde kullanımının durdurulması güçtür. Bu durumdaki bazı ailelerde dışarıya yansıyan bir “sahte normallik” olabilir. Bu tür aileler genellikle kendi durumlarının farkında olmadıkları gibi, fark edip değiştirmeye de dirençlidirler.  Hatta bazen kendi sağlıksız tutumlarını fark ve kabul ettiklerinde dahi önce “hasta olan bireyin” değişmesi konusunda ısrar edebilirler. Bağımlılık tedavisinin sadece bağımlı kişiyle ilgilenilerek yapılması çoğu zaman yeterince yarar sağlamaz. Bağımlılığın bir “aile hastalığı” olduğu unutulmayarak tedaviye kişinin yakın çevresini de katmak daha olumlu sonuçlar doğurmaktadır.

ID-1007964Alkolik kişinin aile üyeleri sıklıkla eşbağımlı (insan bağımlısı) olurlar. Eşbağımlılık, bir başka kişinin anormal davranışına bilinç dışı bir bağımlılıktır. Alkol bağımlısı kişi, kendine zarar verdiği halde alkolü bırakamadığı gibi eşbağımlı kişi de alkolik olan yakınından zarar gördüğü halde onu bırakamamaktadır. Alkolik nasıl içmesi için sebepler buluyorsa, eşbağımlı da onu bırakamamasına sebepler bulur. Birçok alkoliğin içmeyi bırakabildiği ve iyi bir gidiş sergilediği dönemler olur. Bu da eşbağımlının, problemin çözebileceğine inanmasını sağlar. Eşbağımlı alkolik yakınları, problemi çevreden saklar ve mükemmel aile imajını korumaya çalışır. Kendilerini alkolik olan kişiyi kurtarmaya, iyileştirmeye ve kontrol etmeye adarlar. Eş ve çocuklar durumu saklamak için, arkadaş edinmekten ve eve birilerini getirmekten kaçınabilir. Eşbağımlı aile bireyleri kendi istek ve ihtiyaçlarını geri plana iter ve unuturlar ve sanki dünyaya alkolik yakınlarını hayatta tutmak için gelmiş gibi davranırlar. Aslında eşbağımlılar, alkole bağlı meydana gelen sorunları çözüp kişinin arkasını kollayarak, farkında olmadan alkolik bireyin içmesine yardım etmektedirler. Yerden kaldırmak, kusmukları temizlemek, iş yerine ya da okula bahaneler bulmak tipik eşbağımlı davranışlarıdır. Eşbağımlılar alkolik kişi adına yalanlar da söyleyerek onun içmeye devam etmesini sağlarlar ama bir yandan da sözüm ona onu içmekten vaz geçirmek için sürekli konuşurlar. Bu konuşmalar alkolik olan kişiyi kızdırıp daha çok içmesi için bahane olmaktan başka bir işe yaramaz.

Alkolik bir aile üyesinin bulunduğu ailelerde, her ferdin ayrı ayrı psikolojik destek ve yardıma ihtiyacı vardır. Aile terapileri ve evlilik danışmanlığı, alkol sorununa odaklanmalıdır. Alkol sorununu çözmeden diğer sorunlar çözülmez. Okullardaki psikolojik danışmanlar alkolik bir ebeveyni olan çocuklara destek verme konusunda eğitilmelidir. Adsız alkolik ve Alanon grupları bu kişilere ücretsiz destek sağlamaktadır. Bu programların temel hedefi, aile bireylerinin alkolik kişinin içme probleminden sorumlu olmadıklarını ve iyileşmelerinin onun iyileşmesine bağlı olmadığını anlamalarını sağlamaktır.

Alkol aile üyelerini, anne karnındaki çocuktan eşe kadar etkiler. Alkolü kullananlarda fiziksel ve ruhsal sorunlara yol açtığı gibi diğer aile üyelerinde de ciddi fiziksel ve psikolojik sorunlara yol açar. Tedavi çoğu zaman uzun ve zahmetlidir. Alkol bağımlısı olan kişi değişip iyileşse bile uzun süre bu ailede yetişen çocukların iyileşmesi hiçbir zaman mümkün olmayabilir.

S.M: Peki son olarak alkol ve madde bağımlılığının Türkiye’deki durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz ve ne gibi önleme çalışmaları öneriyorsunuz?

İ.Y:Türkiye’de alkol ve madde kullanımı ve bunlara bağlı bozukluklar (bağımlılık ve kötüye kullanım) gelişmiş batılı ülkelerdeki kadar yaygın olmamakla birlikte azımsanmayacak düzeydedir ve daha önemlisi gittikçe artış göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2004 yılı raporuna göre Türkiye’de alkol tüketimi ile ilgili istatistikler şöyledir: Türkiye’de erişkinler arasında hiç alkol kullanmama oranları 1997-1998 yıllarında %91.6, 2000-2001 yıllarında %80.4 (erkeklerde %77.5, kadınlarda %82.5), 2003 yılında %81.1 (erkeklerde %65.9, kadınlarda %92.4) olarak bildirilmiştir. Yani alkol kullanma yaygınlığı yıllar içinde her iki cinste de artış göstermiştir. Araştırmada 18 yaş ve üstü evli bireylerden eşi ile alkol alışkanlığı konusunda sorun yaşadığını bildirenlerin oranı %4.7’dir.

ID-10073274Küçük yaştaki gençlerde dahi alkol ve uyuşturucu kullanımı azımsanmayacak kadar fazladır. Farklı coğrafi bölgelerinden seçilen dokuz ilden (İstanbul, İzmir, Sivas, Diyarbakır, Adana, Mersin, Trabzon, Eskişehir, Kocaeli) toplam 11,989 ilköğretim, 12,270 ortaöğretim öğrencisi üzerinde yapılan bir çalışmada ilköğretim öğrencileri arasında yaşamı boyunca en az bir kez alkol kullanımı %15.4, uçucu ve uyuşturucu madde kullanımı %1.7 olarak bildirilmiştir. Ortaöğretimde yaşamı boyunca en az bir kez alkol kullanımı %45, esrar kullanımı %4, uçucu madde kullanımı %5.1, eroin ve ekstazi kullanım %2.5 bulunmuştur.

Üniversite öğrencileri arasında da durum farklı değildir. Sekiz üniversitenin (Adnan Menderes, Harran, Kırıkkale, Kocaeli, Mersin, Ondokuz Mayıs, Osmangazi, Yüzüncü Yıl) birinci sınıfında okuyan 3101 öğrenci arasında yapılan bir çalışmada en az bir defa alkol içme %47.2, halen alkol içme %22.9 ve madde kullanmayı deneme %3 ve halen kullanma %0.6 olarak bildirilmiştir. Okula gitmeyen gençler arasında madde kullanımının bu oranların çok daha üstünde olduğu tahmin edilmektedir ancak ülkemizde bu konuda yeterli çalışma yoktur.

TBMM’nin hazırladığı 2010 Türkiye Uyuşturucu Raporu sigara kullanma, alkollü içki içme ve madde kullanımının gençlerin hem şiddet davranışları göstermelerine hem de maruz kalmalarına neden olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye’de ceza infaz kurumlarında kalan çocukların hayatının bir döneminde kullandığı maddelerden sigara %40.2, alkollü içki %4.1, tiner/bali/uhu gibi uçucu maddeler %3.3, uyuşturucu/keyif verici maddeler %7.9, bunlardan iki veya daha fazlasını kullanma %32.3 sıklıkta bildirilmiştir. Bu çocuklar arasında bunlardan hiç birini kullanmadığını belirtme oranı ise %12.1’dir. Aynı araştırmada madde kullanımı ile şiddet davranışları arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur.

Ülkemiz alkol kullanımı açısından gelişmiş ülkelere göre avantajlı durumda olmasına rağmen alkolle ilişkili sorunlar bizde de yadsınamayacak boyutlardadır ve giderek artmaktadır. Alkol kullanımının ilericilik ya da modernlik için bir Turnusol Kağıdı gibi görülmesi son derece yanlıştır. Alkole bağlı sorunlarla bilimsel yöntemler kullanarak mücadele edebilmek için ülkemizde daha çok araştırmaya ihtiyaç vardır. Ülkemizde yaşanan sorunlarla ilgili olarak geliştirilecek özgün çözüm yöntemlerini test edecek çalışmalar yapılmalıdır.

Detaylar İçin Bazı Kaynaklar

Yargıç, İ., Baykan, H. (2013). Ağır psikiyatrik bozukluklar, depresyon ve sigara bırakma. Anadolu Psikiyatri Dergisi. 14. 77-83.

Turan, R., Yargıç, I., (2012). The Relationship Between Substance Abuse Treatment Completion, Sociodemographics, Substance Use Characteristics, and Criminal History. Substance Abuse. 33. (2), 92-98.

Özyıldırım, İ., Yargıç, İ., Berkol, T., Karayün, T., Yazıcı, O. (2009). Bir duygudurum bozuklukları biriminde izlenen bipolar bozukluğu olan hastalarda alkol kullanım bozukluğunun sıklığı. Nöropsikiyatri Arşivi,46, 140-142.

Prof. Dr. İlhan Yargıç:

1984-1990 yılları arasında Hacettepe İngilizce Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. 1990-1995 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda ihtisas yaptı. 1998-1999 yıllarında Minnesota Üniversitesi’nde Alkol-Madde Bağımlılığı üzerine üst ihtisas yaptı. Halen İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmakta olup aynı zamanda İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bağımlılık Tedavisi Programı ve Yetişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Polikliniği sorumlusudur. Uluslararası Disosiyasyon Çalışmaları Derneği (International Society for the Study of Dissociation) tarafından disosiyatif bozukluklar alanında o yıl yapılmış en iyi çalışmaya verilen ödüle (David Caul Memorial Award) 2 kez layık görülmüştür (1995 ve 1999’da). Uluslararası Ciba Vakfı’nın araştırma projesi ödülünü almıştır (1992). Yüksek Sağlık Şurası (2008) ve TC Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı Tedavi Usulleri Bilim Komisyonu üyelikleri (2006) yapmış olup halen Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu üyesidir. Yurt içi ve dışında yayınlanmış çok sayıda makale ve kitap bölümleri bulunmaktadır.

RelatedPost