İş yaşamının ve “kariyer yapmanın” artan önemi, rekabete dayalı bir çalışma yaşamının öne çıkması, bir işe girmek için pek çok açıdan yeterli ve yetkin olma şartlarının aranması gibi pek çok nedenden dolayı, gençler meslek seçiminde karar verirken psikolojik yönden sıkıntılı bir sürece girebiliyor. Kariyeri yapılandırırken kişinin çeşitli etkiler altında kalması ve istemediği tercihler yapması hayatını olumsuz etkileyebiliyor. Oysa bu süreç de daha sağlıklı bir şekilde atlatılabilir; özellikle doğru bir yönlendirmeyle. Ajans Psikoloji olarak, kariyer ve meslek seçiminin pek çok yönünü ele almak amacıyla, hem araştırma hem danışmanlık anlamında uzun süredir önemli çalışmalar yürüten Uzman Psikolojik Danışman Fulya Kurter ile bir sohbet gerçekleştirdik.
Psikolog Özge Erel: İş ve meslek, uzun zamandır insanlar için önemli kavramlar olmasına rağmen özellikle kariyerin son yıllarda daha fazla önem kazandığı ve üstünde durulmaya başlandığını görüyoruz. Bu kavramları bize biraz açabilir ve ayrıştırabilir misiniz?
Uzman Psikolojik Danışman Fulya Kurter: Kariyer, bireyin meslek seçimi öncesini ve sonrasını da içeren, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Kariyer, hem mesleki hem diğer tüm yaşam rollerinin birbiriyle etkileşimi sonucunda şekillenen deneyimler bütünüdür denilebilir. Kariyer yalnızca belirli bir dönem içerisinde seçilen meslek veya yapılan iş ile sınırlı olmayıp, geçmişte daha çok algılandığı gibi basamaklarla çıkılan veya başarılan bir şey değildir; bireyin üretkenliğini ifade eden, kendisine özgü bir öyküdür aslında. Bireyin verdiği anlama göre de değişkenlik gösterir.
Meslek için ise, belirli bir toplumsal gereksinimden doğan, belirli bir alandaki etkinlikler bütündür denilebilir. Pek çok tanımda meslek, sistemli bir biçimde eğitim süreci sonunda elde edilen bir çalışma alanı olarak ele alınmaktadır. İş ise, bir mesleği uygulama fırsatı sunan, karşılığında maddi kazanç sağlanan görev ve etkinlikleri içermektedir.
Ö.E.: İş hayatı, özellikle büyük şehirlerde pek çok kişi için yaşamın odak noktası haline geldi. Meslek seçimi de bu noktada mutluluk ve tatmin için önemli olmaya başladı. Meslek seçiminin sağlıklı olabilmesi için bir öğrenci işe nereden başlamalı?
F.K.: Öğrencilerin, kendilerine çok uzak düşmeyecek mesleki alternatifler oluşturmaları yeterli bir hedef olabilir. Bunun için öncelikle “Bireyin kendisinde merak uyandıran, öğrenme isteği yaratan disiplinler/alanlar nedir? Kendisini başarılı hissettiği örneklerde hangi becerilerini /yönlerini kullanmaktadır?” bu gibi sorulara yanıt bulmaya çalışması iyi bir başlangıç olabilir. Belirli bir meslek alanı için gereken eğitimin ne tür dersleri içerdiğini araştırmak da bilgi verebiliyor. Bireyin güvenebileceği, ona iyi gelen yakın kişilerin izlenimleri, kendisi hakkındaki görüşleri de bu süreçte yardımcı olabiliyor. Önemli ve zor olan kararın sadece tepkiden veya birilerine uyum sağlamak zorunluluğu ile ortaya çıkmadığından emin olmak önemli. Bu da sadece sınav başarısına odaklanmaktan öte biraz hayat hakkında düşünmek ve zaman ayırmayı gerektirebiliyor.
Bu aşamada zira en önemlisi, verilen kararın sonsuza kadar her şeyi belirleyen bir karar olmadığının bilinmesidir. Dünya hızla değişiyor; mesleklerin uygulaması, sektörler, bireyin kendisi ve hayatındaki olup bitenler de değişiyor. Dolayısıyla her şeyi şimdiden bilmek mümkün değil. Bu nedenle öğrenciler, her deneyimin mutlaka bir gün işe yarayacağını ve gerekirse karar değişikliğinin de aslında bir o kadar doğal olduğunu bilmeliler. Bugün için öğrenciye düşen, kendi özelliklerine, yapabileceklerini az çok tartarak, çekildiği alanlara yönelik fikir sahibi olmak ve değerlendirmek. İleride çalışma hayatı ve sürekli eğitim olanakları da pek çok esneklik sağlıyor. Kişi olgunlaştıkça da yolunu buluyor. Bugün meslek seçerken o alandan yüzde yüz emin olmayı beklemek stres yaratan ve hayatla uyumlu olmayan bir duruş çoğu kez bana göre.
Ö.E.: Üniversiteye giriş sınavı öğrencilerin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Sınavın yarattığı kaygı ve alınan puana göre bölüm seçme düşüncesi ile kariyer seçimi bazı öğrenciler tarafından sınav sonrasına erteleniyor. Siz bu durumun meslek seçimi konusunda olumsuzluk yarattığını düşünüyor musunuz?
F.K.: Sınavın yapısı gereği, hazırlık süreci belki pek çok eğitimcinin de değindiği gibi, genç bireydeki eleştirel düşünebilme, bilgiyi sentezleyebilme, sınavın ölçtüğü bilgi dışında farklı alanlarla da ilgilenerek çok yönlü gelişebilme, yaratıcılık ve esneklik gibi becerilerin gelişimini büyük ölçüde sınırlayabiliyor. Oysa kendi kaynaklarına güvenebilecek yaşam becerilerini kazanan birey için kariyerine yön vermek hayatının çeşitli dönemlerinde o denli sancılı olmayacaktır. Yani sınavın kendisinden ziyade sınava hayati değer verilerek, genellikle herkesin kendini kaybedercesine odaklanmasında bir sıkıntı var. Gencin, çoktan seçmeli bir sınavda başarılı olması adına yapılanlar, ondan alınanlar yalnızca meslek seçimi değil daha pek çok alanda sıkıntı yaratabiliyor. Günümüzde “21. yüzyıl becerileri kavramı” nın daha çok konuşulur hale gelmesi bu açıdan sevindirici.
Ö.E.: Bir de öğrencinin kişilik yapısı, ilgi ve beğenilerinden ziyade aile bireylerinin, özellikle ebeveynlerin zorlamalarıyla da istenmeyen alanlara yönelme olabiliyor. Bundan kaçınmak mümkün mü ve bu konuda öğrencilerin nasıl bir yaklaşım sergilemesinin doğru olduğunu düşünüyorsunuz?
F.K.: Öğrenci tek başına bu noktada bir yaklaşım sergilemesini beklemek ve “bağımsız karar ver!” demek çok anlamlı değil; zira sistem bakış açısına göre bu durumun sınırlılığı bile var. Çünkü birey belirli bir ilişkisellik içinde varlığını sürdürür. Yani her şeyden bağımsız değiliz, olamayız. Karar zamanında da bu geçerli. Burada ebeveynlerin nasıl bir yaklaşım sergilemesinin iyi olacağı üstünde durmakta fayda var.
Aslında öğrencilerin de çoğu ailesinin tamamen sessiz kalmasından ziyade belirli görüşlerinin olmasını tercih ediyor; ancak görüş bildirmek, yön göstermek ile baskı kurup zorlamak, manipüle etmek elbette ayrı şeyler. Yetişkinler fark etmeden kendilerini fazla kaptırabiliyorlar maalesef… Öğrencinin bu durumda ne yapabileceği konusuna değinmek gerekirse, kendileri de ebeveynlerinden farklı düşen bir görüşleri varsa, bu görüşlerinin arkasında durabilecek kadar bilgilenmeleri, gerekçelerini tekrar tekrar sabırla paylaşmaları, iletişimi kopartmamaları, gerekirse bedelleri de göz önüne alarak yollarına devam etmeleri, kendilerinin sesine yakın, destek olabilecek kişi veya kişilerden yararlanmaları işe yarayabilir. Ancak her durum kendine özgü, bu tür genel reçeteler bazen çok da anlamsız kaçabiliyor, bu da bir gerçek.
Ö.E.: Kariyer yönelimi konusunda bir uzmandan yardım almanın önemi büyük… Siz de uzun zamandır bu konuda çalışmalar yapıyorsunuz. Genel olarak hangi etkinliklerde bulunduğunuzdan, ne gibi yöntemler kullanarak bu yardımı sağladığınızdan biraz bahsedebilir misiniz?
F.K.: Her ne kadar önceki sorularınız daha çok ergenlerin ihtiyaçlarına yönelik olsa da son yıllarda ağırlıklı olarak yetişkinlerle çalışıyorum ve yalnızca kariyere ilişkin sorunlarla ilgilenmiyorum, zira kariyer konusu da diğer yaşam alanlarından bağımsız bir konu değil. Ancak genel olarak danışmanlık sürecine bakışım, öncelikle başvuran kişinin dünyasını anlayabilmek, birlikte onun gerçeğini keşfetmek, sistemini anlamak, o duruma ait kişinin kendi sorumluluk alanını görmesine ve bu yönde yaşamını dengelemesine yardımcı olmak. Bireyin kendisiyle ve yaşamla temas noktalarının derinleşmesi, yalnızca belirtilen sorun alanının ortadan kalmasını değil, bireyin güçlenmesi demek. Bireyin içinde ifade şansı bulamamış sesleri ortaya çıkarmak da sürecin parçası. Biraz mesleki terimlere bağlı olarak tanımlamış oldum ama özünde bunu görüyorum. Yöntem ise kişinin özelliklerine, kültürel yapısına göre değişebiliyor. Bazen, resim, teröpatik kartlar, objeler, boş sandalye gibi dışavurumsal araçlar yardımcı olabiliyor.
Kariyer konularına özgü olarak ise zaman zaman test dışı tekniklerden, örneğin değerler kartları, aktarılabilir beceriler çalışma kâğıdı, kariyer jenogramı yönlendirilmiş fantazi gibi yöntemler somutlaştırmada yardımcı olabiliyor; ancak esas olan kanaatimce tekniklerden ziyade kurulan ilişkinin doğası; doğru noktada sorulan sorular, sessizlikler vb…
Ö.E.: Bu noktada kimlerin yetkin bir şekilde kariyer danışmanlığı hizmeti verebileceğinden de bahsederseniz sevinirim.
F.K.: Amerikan Psikolojik Danışmanlık Derneği ‘nin (American Counseling Association; ACA) bir uzantısı olan Ulusal Kariyer Geliştirme Derneği (The National Career Development Association , NCDA) bu hizmeti sunabilmek için 12 yeterlilik alanı belirlemiştir. Bunlar; yardım becerileri, işgücü piyasa bilgileri, değerlendirme, supervizyon eşliğinde test ve test dışı teknikleri kullanabilme, farklı, özel ihtiyaçları olan gruplarla çalışabilme, ilgili mesleki etik kodları bilmek ve buna uygun çalışmak, gerekli kuramsal bilgiye sahip olmak ve uygun şekilde kullanmak, iş arama ve hazırlık yöntemlerini bilmek, hizmet alan kişilere ve meslektaşlara eğitim verebilmek, program yönetmek ve geliştirmek, kariyer geliştirme ile ilgili programları ve ilgili çalışanları tanıtmak, gerekli bilgisayar programlarını kullanabilmek, konsültasyon altında çalışabilmek, meslektaş veya süpervizörden öneriler alabilmek olarak özetlenebilir. Ancak buna kişisel bir ekleme yapmam gerekirse, eğitim geçmişi ve deneyimi ne olursa olsun, kendi kariyerine ve yaşamına yaratıcı, esnek bir gözle bakamayan, sürekli nelerin neden olmayacağına odaklanan, öğrenmeye açık olmayan, genelde karamsar olan bir uzmanın bir diğer kişinin kariyerine ilişkin yararlı olması zor olabilir.
Ö.E.: Bu saydıklarınıza bakarak meslek ve kariyer danışmanlığı deyip geçmemek gerekiyor ve sanırım yetkin bir uzmandan yardım almanın önemi ortaya çıkıyor. Peki bir başka konu ise, belli sebeplerden ötürü kendine uymadığını düşündüğü bir mesleği veya kariyeri seçmiş ve yol almış kişiler de olabiliyor. Zaman zaman pişmanlık duyabiliyorlar. Bu noktada bir kariyer değişikliği ne kadar mümkün ve bu konuda ne gibi çalışmalar yapılabilir?
F.K.: Kariyer değişikliğinin mümkün olduğunu bugün bize pek çok örnek göstermekte; ancak kariyer değişikliği “sıkıldım artık beyin cerrahı olacağım” demek gibi radikal bir durumu çoğu kez içermiyor şüphesiz. Öte yandan belirli beceri grupları taşınabilir ve geliştirilebilir, örneğin organizasyon, koordinasyon becerisi, proje yönetimi, yabancı dil, iletişim, ikna vb. bunları farklı sektör veya alanlara aktarmayı mümkün kıldığı gibi sürekli eğitim programları yepyeni bir alanda da geçmiş deneyimlerinizle harmanlanıp size farklı yollar açabiliyor. Ben kişisel projeleri; arka bahçemizde ufak ufak geliştirdiğimiz farklı çalışmaları çok önemsiyorum. Doğru zamanda canlanacak olan bu girişimler, doğru kişi ve kaynaklarla buluşunca çok farklı yerlere gelebiliyor. Günümüzde “sınırsız, dinamik kariyer” bakış açısından yararlanmak, teknolojinin nimetleri, artan seyahat/mobilite olanaklarını da hatırlamak ve gelişmeleri takip etmek bireyin yapabilecekleri arasında. Güvenlik alanından çıkmak ve her değişim bir yerde korkutucu ama arafı geçme sabrı ve inancı sanırım burada önemli.
Ö.E.: Çalıştığınız üniversitede seçmeli ders olarak “İş hayatına hazırlık” dersini ucun süre verdiniz. Öncelikle bu dersi biraz anlatabilir misiniz? Ayrıca bu ders kapsamında fark etmiş olduğunuz ve üniversite öğrencilerinde iş hayatına hazırlanmada belirgin ve yaygın eksiklikler konusunda gözlemleriniz varsa paylaşabilir misiniz?
F.K.: Bu dersi 7 dönem kadar verdim. Yakın zamanda bir başka eğitimciye devrettim devam ediyor. Ben de bu yakında aslında yumuşak bir kariyer geçişi yaptım. Çalıştığım üniversitede artık haftanın üç günü New York Üniversitesi’nden bir öğretim üyesiyle kültür ile psikolojik danışmanlık ilişkisi üzerine ülkemize özgü bir kaynak kitap oluşturmak üzere çalışıyorum. İşe yönelik, geri kalan zaman ise yaptığım bireysel görüşmeler, psikodrama grupları, sunduğum seminerler vb. arasında geçiyor.
Bu parantezden sonra derse dönelim; bu ders COOP Markalı Dersler kapsamında seçmeli olarak öğrencilere sunulan bir dersti. Derste, günümüz iş dünyasının beklentileri, kişisel kaynakları keşfetme, işe alınabilirlik ve işte kalabilirlik becerileri, farklı kariyer yolları ve disiplinler, innovasyon ve sosyal girişimcilik gibi konuları zaman zaman gelen konuklarla beraber sohbet ortamında irdelediğimiz, keşfettiğimiz bir ders oldu. Aralarda test dışı tekniklerle de öz değerledirme yapma şansları da oldu sanıyorum. Ancak derste esas önemsediğim, sürecin kendisiydi. U oturma düzeninde, farklı bölümden öğrencilerin birbirini besleyebildiği, rahatça konuları tartışabildiği, deneyim ve endişelerini paylaşabildiği bir ortamın varlığının yanı sıra, örneğin hazırladıkları bir projenin çıktısından ziyade hazırlık aşamasında ne olduğuna bakmamız, takım çalışması vb. iş yaşamındaki karşılıklarına değinmemiz önemliydi. Zaten katılım ve yoklama not ağırlığı oldukça yüksek olan bir ders kurgusu vardı. Dersin mottosu ise, çok sevdiğim bir kitap olan Tanrılar Okulu’na aittir ; “Sen önce kral ol, krallık ardından gelecektir”.
Öğrencilerin veya genel olarak pek çoğumuzun eksikliğini de bana göre bu söz özetliyor. Genellikle kalbimizi yeterince koymadan, kısa süre içinde sonunda elde edeceklerimize, sahip olacaklarımıza odaklanıyoruz, kendimize ve varlığımıza; gerçekten “ol”maya değil sanki…
Uzman Psikolojik Danışman Fulya Kurter
Fulya Kurter Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünden lisans derecesine sahip. İstanbul Zerka Moreno Psikodrama Enstitüsü’nde psikodrama grup terapistliği eğitimini tamamladı. Ohio Kent State Universitesi’nde “Human Development and Counseling” programında başladığı lisansüstü programını Marmara Üniversitesi’nde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nde tamamlayarak uzmanlığını aldı. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde öğrenci akademik danışmanı olarak, sonrasında ise Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları bünyesinde çalıştı. Daha sonra, 2009 yılına kadar Bahçeşehir Üniversitesi Kariyer Merkezi’nde direktör olarak, öğrencilerin kariyer gelişimine yönelik çalışmaların başlatılmasında ve geliştirilmesinde rol aldı. Fulya Kurter, üniversitede kariyer konusunda gençlere ve yetişkinlere destek olabilecek uzman yetiştiren uluslararası “Global career development facilitator (GCDF-Turkey)” sertifika programını koordine etmiş ve ders vermiştir. Aynı zamanda, İnsan Kaynakları Yüksek Lisans programı bünyesinde ders vermiş, proje danışmanlığı yapmıştır. Beş yıldır severek Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile “Renkli Ufuklar- Kariyer Yolculuğuma Başlıyorum” projesinin program danışmanlarından biri olarak çalışmalara destek olmaktadır. Kendisi, bugüne kadar pek çok kongre/ sempozyumda bildiri ve seminer sunmuştur. Fulya Kurter, Arkabahçe ve Bakış Danışmanlık Merkezlerine bağlı olarak bireysel danışmanlık ve eğitim çalışmaları yürütmekte, İstanbul Psikodrama Enstitüsü bünyesinde psikodrama grupları yönetmektedir. Sistem Yayıncılık’tan çıkmış olan“Psikodrama’da Çağdaş Yaklaşımlar” kitabının yazarlarından biri olup, “sanat terapisi” alanında bir eğitim grubuna devam etmektedir.