Travma kavramı, son yıllarda pek çok kişi tarafından her türlü olumsuz durumu veya yaşantıyı tanımlamak için kullanılıyor. Oysa ki travmanın içerdiği durumlar, günlük kullanımından daha farklı olarak farklı şiddetteki olayların yarattığı olumsuz ve oldukça yoğun birtakım duyguları içeriyor. Yaşanılan travmatik bir olay, kişinin yaşam kalitesini derinden etkiliyor ve etkin bir müdahale gerçekleştirilmediğinde (örneğin psikoterapi), kişi, travmatik olayın açtığı yara ile yaşam kaldığı yerden devam etmeye çalışıyor. Zamanında ve uygun şekilde müdahale edilmemesi ise pek çok ruhsal sıkıntıya neden olabiliyor.
Ajans Psikoloji olarak travma kavramının pek çok yönünü en iyi şekilde anlamak ve bu konuya açıklık getirmek amacıyla, hem akademik hem de klinik anlamda travma konusunda önemli çalışmalara imza atan Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Psikolog Özge Erel: Son yıllarda, medyanın da etkisiyle, “travma” sözcüğü çok sık kullanılan bir kavram olarak dikkat çekiyor. Öncelikle travmanın tanımını yapabilir misiniz?
Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu: Halk arasında insanda stres yaratan her türlü olay ya da durum travma olarak adlandırılıyor. Aslında bu olaylar yarattıkları öznel sıkıntı ve psikolojik sorunlar nedeniyle önemli deneyimler; fakat psikiyatride travmanın bugünkü tanımı daha sınırlı olayları içeriyor. Amerikan Psikiyatri Derneği’nin 1994 yayınladığı Ruhsal Hastalıkların Tanısal ve Sayısal El Kitabı’na (DSM-IV) göre travma yaşayan kişi gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir ve kişinin yaşadığı olaya tepkisi aşırı korku, çaresizlik ve dehşete düşme biçiminde olmuştur. Bu yıl yenilenmesi beklenen DSM’de bu tanımın biraz daha genişletilerek kişinin yukarıdaki gibi bir olayı bir yakının başına geldiğini öğrenmesinin veya kişinin olayın rahatsız edici detaylarına aşırı derecede maruz kalmasının da – örneğin vücut parçalarını toplayan tıbbi personel, polis, vb. gibi – travma olarak tanımlanması bekleniyor.
Ö.E.: Peki en çok karşılaşılan travmatik olaylara ve ne sıklıkla yaşandığına dair bilgi verebilir misiniz?
E.Ş.: Toplumda travma deneyimine yönelik en kapsamlı araştırmalar Batı ülkelerinde yapılıyor. Bu araştırmalar erişkinliğe erişen insanların %25’inin, 45 yaşına varan hemen herkesin en az travmatik bir olaya maruz kaldığını ve çoğu insanın birden fazla travmatik deneyimi olduğunu gösteriyor. En sık karşılaşılan travmatik deneyimler birinin yaralanmasına veya öldürülmesine tanık olma, kazalar, doğal afetler ve yakın kaybı olarak belirlenmiş. Ancak bu bulguları Batı dışındaki ülkelere genellemek zor, çünkü gelişmekte olan ülkelerde travmatik olay profili farklı. Örneğin, şu anda 60 ülke savaşta ve savaşta olan ülkelerin %87’si gelişmekte olan ülkeler. Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği verilerine göre; 2011 yılında dünya üzerinde 42,5 milyon kişi savaş ve politik şiddet nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Yerlerinden edilen bu insanların %80’i gelişmekte olan ülkelere sığındılar. Savaşlar dışında doğal afetler de gelişmekte olan ülkeleri gelişmiş ülkelere oranla daha ağır etkiliyor. Örneğin; 1974 -2003 arasında dünyada toplam 660 deprem meydana geldi ve bu depremler 550 binden fazla kişinin ölümüne ve 82 milyon kişinin etkilenmesine neden oldu. Bu ölümlerin %72’si gelişmekte olan ülkelerde meydana geldi. Tüm bu veriler gelişmekte olan ülkelerde yapılacak çalışmaların Batıdakinden daha farklı bir travmatik deneyim profili ortaya çıkaracağını düşündürüyor.
Ö.E.: Travmanın çok ciddi fiziksel ve ruhsal etkiler ortaya çıkardığı biliniyor. Bu etkiler genel olarak neler? Özellikle son yıllarda sıkça duyduğumuz bir kavram olan Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) için neler söyleyebilirsiniz?
E. Ş.: Yapılan araştırmalar travmatik bir olayın ardından insanların sıklıkla kaygı bozuklukları ve depresif sorunlar geliştirdiğini gösteriyor. En sık karşılaşılan kaygı sorunu Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) adı verilen bir psikiyatrik sendrom. TSSB üç grupta toplanan 17 belirtiden oluşan kompleks bir hastalık. İlk grup belirtiler, ki bunlara tekrar yaşantılama belirtileri diyoruz, travmatik olayı tekrarlayıcı ve sıkıntı verici şekilde hatırlama, anıları bir türlü kafadan uzaklaştıramama, olayı kabus olarak uykuda görme, travmayı hatırlatan uyaranlar karşısında aşırı korku ve sıkıntı hissetme ve fizyolojik tepkisellik belirtilerini içeriyor. İkinci grupta travmayla ilgili düşüncelerden, konuşmalardan, duygulardan ve uyaranlardan sürekli kaçınma, küntlük, ilgi kaybı, insanlara karşı yabancılaşma ve hayatın kısaldığı ya da bir geleceğin kalmadığı duygusu gibi belirtiler yer alıyor. Son grup olan artmış uyarılmışlık belirtileri; uykusuzluk, öfke patlamaları, dikkat bozukluğu, aşırı tetikte olma hali ve ani ses ve hareketler karşısında aşırı irkilme tepkisi göstermeyi içeriyor.
TSSB tanısına sıklıkla depresyon eşlik ediyor. Son derece ağır işlev kaybı yaratan TSSB ve depresyon tedavi edilmezse yıllarca sürebiliyor. Travmatik bir olaya maruz kalmanın, psikiyatrik hastalıklar dışında, kişinin bilişsel süreçlerini etkilediğini ve kendisini, dünyayı ve insanları algılamasında sorunlara yol açtığını da biliyoruz.
Travmanın fiziksel olarak da önemli etkileri var. Travmatik olaylardan sonra kardiovasküler risk faktörlerinde, örneğin tansiyon, kandaki şeker oranında, felç gibi serebrovasküler olaylarda, sindirim sistemi problemlerinde ve bağışıklık sistemi sorunlarında artış tespit edilmiş. Pek çok araştırma travmanın hemen ardındaki erken dönemde kalp krizi ve ani ölümlerde artış bildirmiştir.
Ö.E.: Peki, TSSB travmanın hemen sonrasında ortaya çıkmayıp birkaç yıl içerisinde kendisini gösterebilir mi? Klinik tecrübelerinizde bu duruma uyan danışanlarınız oldu mu?
E.Ş.: Elbette… İlginç bir şekilde travmanın hemen ardından TSSB belirtileri geliştirmeyen kişiler yaşamlarının başka bir noktasında karşılaştıkları bir stresör sonucu TSSB geliştirebiliyorlar. Buna gecikmiş reaksiyon diyoruz. Bu duruma birkaç kere tanık oldum. Gördüğüm yabancı bir vaka çok ağır savaş travması yaşamış ve defalarca ölüm tehlikesi atlatmış olmasına rağmen yıllarca hiç bu travmatik deneyimleriyle ilgili sıkıntı yaşamamışken, Türkiye’de geçirdiği bir trafik kazası sonrası savaşa bağlı deneyimlerine yönelik TSSB geliştirmişti. Londra’da duyduğum ilginç bir vaka da yaşadığı savaş travmasından sonra 20 yıl boyunca hiçbir sorun yaşamamışken kız arkadaşından ayrıldığında yaşadığı stres nedeniyle savaşa bağlı TSSB geliştirmişti.
Ö.E.: Siz travma ile ilgili olarak özellikle neler üstündeve hangi kurumlarla işbirliği içinde araştırmalar yapıyorsunuz?
E.Ş.: Ben 1999’dan bu yana Institute of Psychiatry, King’s College Londra’ya bağlı olarak travma alanında akademik araştırmalarımı sürdürüyorum. Travmanın psikolojik etkilerini ve bu etkilerin kısa süreli, etkili ve etkisi bilimsel kanıta dayalı psikoterapi yöntemleri ile sağaltımı konusundaki araştırmalarımızı İstanbul’da Davranış Bilimleri Araştırma ve Tedavi Merkezi (DABATEM) çatısı altında sürdürüyorum. Ağırlıklı olarak kitlesel travmaların, yani geniş halk kitlelerini etkileyen doğal afet, savaş, politik şiddet ve terör gibi olayların etkileri ve sağaltımı konusunda çalışıyorum. Son üç yıldır DABATEM olarak Türkiye’de mültecilere psikoterapi hizmeti veriyoruz ve Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği Türkiye Ofisi ve alandaki Sivil Toplum Örgütleriyle bu amaçla işbirliği yapıyoruz. Geçen sene ayrıca Haliç Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Burada da lisans düzeyinde verdiğim dersler yanında Uygulamalı Psikoloji Yüksek Lisans programı öğrencilerinin travma alanındaki tez araştırmalarının danışmanlığını sürdürüyorum. Bu kapsamda şu anda çeşitli belediyelerin bünyesinde hizmet veren Kadın Sığınma Evlerine yerleşen şiddet mağduru kadınlarda gelişen TSSB’ye yönelik bir proje yapıyoruz.
Ö.E.: Peki, Türkiye’de travma konusunda yapılan çalışmalar ve araştırmaların durumu ve gelişmeler hakkında neler söyleyeceksiniz? DABATEM, bu konuda oldukça etkin çalışıyor sanırım.
E.Ş.: DABATEM 1994 yılından bu yana travma alanında araştırma projeleri yürütüyor. Kurulduğu ilk yıllarda işkencenin psikolojik etkilerine yönelik çalışmalar yürütürken, 90’ların sonuna doğru eski Yugoslavya ülkelerindeki savaş travmasının ruhsal ve bilişsel etkileri üzerine büyük bir proje gerçekleştirdi. 1999’da meydana gelen Marmara depreminin ardından 5 yıl boyunca merkez üssüne yakın bölgelerde ve Avcılar’da depremin ruhsal ve bilişsel etkilerini anlamaya yönelik araştırmalar yaptık. Aynı dönemde, deprem travmasının tedavisi için etkili ve çok kısa sürede verilebilen Kontrol Odaklı Davranış Tedavisi’ni geliştirdik ve klinik araştırmalarla bu tedavinin etkisini gösterdik. Son üç yıldır Kontrol Odaklı Davranış Tedavisi’nin diğer travmalarda ve kültürlerde uygulanabilirliğini ve etkisini araştırmak amacıyla Türkiye’ye sığınan savaş, işkence, cinsel şiddet, ev içi şiddet gibi travmalar yaşamış mültecilere yönelik bir proje yürütüyoruz. Tüm bu travma gruplarında Kontrol Odaklı Davranış Tedavisi ile çok başarılı sonuçlar elde ediyoruz. Çalışmalarımız sonucunda kitlesel travmaların yarattığı ruhsal sorunlara yönelik ulusal düzeyde uygulanabilecek bir ruh sağlığı modeli geliştirdik. Bulgularımızı uluslararası bilimsel dergilerin yanında geçen sene Cambridge University Press tarafından yayınlanan bir kitapta yayınladık.
Türkiye’de son yıllarda, özellikle Marmara depreminin ardından, travma alanına büyük bir ilgi doğdu. Üniversitelerde travma lisans düzeyinde derslere girdi, yüksek lisans ve doktora programlarında uzmanlık alanı olarak yer edindi ve üniversiteler bünyesinde travma merkezleri açıldı. Ne var ki, tüm bu ilgiye rağmen Türkiye’de travma alanında yetişmiş uzman yok denecek kadar az ve bilimsel değeri olan yeteri kadar araştırma ve yayın yapılmıyor. Ayrıca, kendi kültürümüzde yapılan ve Batı’dan farklılaşan travma deneyimlerimize ve sorunlarımıza odaklı çalışmalara ilgi şaşılacak derecede az. Bu konuda doğruluğunu ve uygunluğunu sorgulamadan her bilgiyi batıdan ithal etme hevesi içindeyiz. Travmanın ruhsal sağaltımı konusunda da çoğu zaman batıdan bilimsel kanıta dayalı yöntemler almak yerine, geçerliği olmayan ve travma sağaltımı konusunda yayınlanan “En İyi Klinik Pratik Kılavuzu”’nda (Best Practice Guidelines) yer almayan yöntemleri alıp uygulamaya ve öğrencilere öğretmeye çalışıyoruz. Travma alanında kayda değer çalışması olmayan kişilerin, sadece Batı’dan geldikleri için, Türkiye’de travma uzmanı adı altında yüksek ücretlerle “eğitim” verdiğini üzülerek görüyorum. Çizdiğim tablo oldukça kötümser oldu belki ama bu kadar ilgi gören travma alanının Türkiye’de gelişim kat etmesi için daha çok yolu var.
Ö.E.: Türkiye’de psikolojik yardım alma konusunda önyargılar aşılmaya başlansa da, halen buna ihtiyacı olup yardım almaya direnen kişiler bulunuyor. Yaptığınız araştırmalara dayanarak, yaşanan bir travma sonrasında kişi travmayla baş etmek için psikolojik desteğe ne ölçüde başvuruyor? Bunu artırmak için neler yapılabilir?
E.Ş.: TSSB’nin hem birey hem de toplum üzerinde önemli bir olumsuz etkisi olmasına rağmen, tipik olarak travma mağdurları ruh sağlığı hizmetlerine çok az başvuruyorlar – bu durum gelişmiş ülkelerde yapılan çalışmalarda da böyle. Bizim Marmara depreminden sonra yaptığımız bir çalışmada depreme bağlı psikolojik sorun bildiren kişilerin yarısından azının ruh sağlığı hizmetlerine başvurduğunu gördük. Özellikle TSSB’si olan kişiler depresyon da geliştirdiklerinde daha fazla yardım arıyorlar. Travma mağdurlarının bu kadar az tedavi aramalarının sebepleri arasında kişilerin travma sonrası geliştirdikleri sorunların tedavi gerektirir ve tedavi edilebilir sorunlar olarak görmemeleri, bu konuda bilgi eksikliği, yeterli sayıda ruh sağlığı uzmanı olmaması ve genellikle ilaç odaklı tedavilerin uygulanması sayılabilir. İlaç, çoğu zaman ruh sağlığı hizmeti alma konusunda önyargısı olan kişilerin tercih etmediği bir tedavi yolu oluyor. Yardım arama davranışını arttırmak için, özellikle kitlesel travmalardan sonra, medya araçlarıyla kişilerin ruhsal sorunlarına yönelik bilgilendirme yapmak ve tedavi aramaya yönlendirmek etkili olacaktır. Ayrıca, bu tür afetlerden sonra kişilere hizmet ulaştırmak için mobil ruh sağlığı ekipleri kurularak tarama çalışmaları yapılması ve tedavi ihtiyacı olan kişilerin belirlenerek tedaviye yönlendirilmeleri faydalı olacaktır.
Ö.E.: Peki travmaya maruz kalan kişilerin travmayla baş etmek için, psikolojik yardım almadan önce, başvurduğu fakat işlevsiz olan yollar nelerdir?
E.Ş.: Travma mağdurlarının TSSB belirtileri sürdüren en önemli yanlış başa çıka yöntemi travmayla ilgili uyaranlardan kaçınmadır. Kaçınma davranışı kişinin travmaya bağlı korkusunu ve çaresizlik duygularını körükler.
Ö.E.: Son olarak merak ettiğim şey, travma konusunda yaptığınız çalışmalar ve araştırmalara dayanarak, travmanın yarattığı olumsuz etkilerle baş etmek için uygulanan en etkili psikoterapi yöntemleri neler?
E.Ş.: Daha önce de bahsettiğim gibi geliştirdiğimiz Kontrol Odaklı Davranış Tedavisi ile çok başarılı sonuçlar alıyoruz. Bu tedavi aslında TSSB için en etkili olduğu literatürde kabul gören yüzleştirme (exposure) terapisinin revize edilmiş bir türü. Yüzleştirme tedavisi travmanın etkisinin ortadan kalkması için travmayı hatırlatan uyaranlarla sıkıntı ve korku azalana kadar, yani uyarana alışana kadar, yüzleşmeyi gerektirir. Ancak, travma sırasında olay üzerinde hissedilen kontrol kaybının sıkıntı ve korkunun gelişmesinde önemli bir rol oynadığına ilişkin hem hayvan deneylerinden hem de insanlarla yapılan çalışmalardan gelen, ayrıntısına girmeyeceğim, bir çok kanıt bulunuyor. Bu nedenle yüzleştirme tedavisinde kuramsal değişiklik yaparak tedaviyi alışma olgusu yerine, sıkıntı veya korku uyaranı üzerinde kontrol duygusunu arttırmak ilkesine dayandırdık. Klasik yüzleştirme tedavisinde kişiye, alışma olgusunun ortaya çıkması ve pekişmesi için mümkün olduğu kadar çok alıştırma egzersizi yapması söylenirken, tedavide yapılan bu kuramsal değişiklikle bu gereklilik ortadan kalkmış oldu ve alıştırma egzersizlerinin kontrol duygusu ortaya çıkana kadar yapılmasının yeterli olduğunu gördük. Yaptığımız bir değişiklik te uygulamada yüzleştirme genellikle imgeleme yoluyla ve yerinde olmak üzere iki şekilde yapılırken biz imgelemenin farklı kültürlerde uygulamada yarattığı güçlük nedeniyle sadece yerinde yüzleşmeye odaklandık. Yaptığımız açık ve kontrollü klinik araştırmalar Kontrol Odaklı Davranış Tedavisi’nin deprem, savaş, işkence, cinsel şiddet gibi travmatik olaylara maruz kalmış kişilerin TSSB ve depresyon belirtilerinde 4-6 seansta %80 oranında iyilik hali sağladığını bulduk. Farklı kültürlerde uygulanabilirliği, kısa sürmesi, etkili olması ve klinisyenleri eğitmedeki kolaylığı nedeniyle bu yaklaşımın travma tedavisinde çok gelecek vaad ettiğini düşünüyoruz.
Doç. Dr. Ebru Şalcıoğlu, Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji Lisans ve Klinik Psikoloji Yüksek Lisans eğitiminden sonra Institute of Psychiatry, King’’s College London’da psikotravmatoloji üzerine doktorasını ve dktora sonrası çalışmalarını tamamladı. Halen aynı üniversitede ziyaretçi öğretim elemanı olarak görev yapan Şalcıoğlu aynı zamanda Haliç Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta. 2008 yılında Uygulamalı (Klinik) Psikoloji alanında doçentliğini alan Şalcıoğlu, kariyeri boyunca travmatik olayların insan psikolojisi üzerinde etkileri ve bu etkilerin etkili psikolojik terapileri konularında uluslararası araştırma projelerinde görev yaptı ve uluslararası saygın dergilerde bilimsel makaleler yayınladı. Araştırmalarını ve klinik çalışmalarını Davranış Bilimleri Araştırma ve Tedavi Merkezi çatısı altında yürüten Şalcıoğlu bilişsel ve davranışçı ekolde terapi çalışmalarını da sürdürmektedir.
Başoğlu M, & Şalcıoğlu E. (2011). A mental healthcare model for mass trauma survivors: Control-focused behavioral treatment of earthquake, war, and torture trauma. Cambridge: Cambridge University Press.
Letica-Crepulja M, Salcioglu E, Franciškovic T, Basoglu M. (2011) Factors associated with posttraumatic stress disorder and depression in war-survivors displaced in Croatia. Croatian Medical Journal, 52 (6), 709-717.
Salcioglu E, Basoglu M. (2008) Psychological effects of earthquakes in children: Prospects for brief behavioral treatment. World Journal of Pediatrics, 4, 165-172.
Salcioglu E, Basoglu M, Livanou M. (2008) Psychosocial detrminanats of relocation in survivors of the 1999 earthquake in Turkey. Journal of Nervous and Mental Disease, 196, 55-61.
Salcioglu E, Basoglu M, Livanou M. (2007) Effects of live exposure on symptoms of posttraumatic stress disorder: The role of reduced behavioral avoidance in improvement. Behaviour Research and Therapy,45,2268-2279.