Otizmli bireyler ve onların eğitimleri hakkında ne biliyoruz, ne kadar bilinçliyiz? Biz farkında olsak da olmasak da otizm spektrum bozukluğu önemli bir gelişimsel sorun olarak varlığını göstermeye devam ediyor. Özellikle otizmli bireylerin eğitim süreci, gün geçtikçe ilerleme kaydeden ve üzerinde çalışmayı gerektiren önemli bir alan. Biz de bu konu hakkında bilgimizi biraz daha geliştirmek adına, bu alanda akademik çalışmalar yapan Doç. Dr. Onur Kurt ile bir sohbet gerçekleştirdik.
Selin Mısır: Otizm son yıllarda medyanın da konuyu daha fazla gündeme getirmesi ve özel eğitim merkezlerinin çoğalması nedeniyle sıklıkla rastladığımız bir kavram. Öncelikle en çok merak edilen sorulardan biriyle başlamak istiyorum. Son yıllarda istatistiklere göre otizmli birey sayısında bir artış var mı ve varsa bunun nedenleri neler?
Onur Kurt: Evet. İstatistikler otizmli bireylerin sayısında bir artış olduğunu gösteriyor. Örneğin, 1990’lı yıllarda elde edilen rakamlara dayalı olarak yaklaşık 500 çocuktan birinde otizm spektrum bozukluğuna rastlandığı ifade edilirken; bir kaç yıl önce istatistikler yaklaşık olarak 150 çocuktan birinde otizm spektrum bozukluğuna rastlandığını göstermekteydi. Bugün ise yaklaşık 100 çocuktan birinde otizm spektrum bozukluğuna rastlandığı söyleniyor.
Otizm spektrum bozukluğu tanısı alan bireylerin sayısındaki artışın nedenleri henüz tam olarak ortaya konabilmiş değil. Ancak, otizm spektrum bozukluğuna ilişkin farkındalığın artması, tanılama çalışmalarına yönelik hizmetlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması tanı alan bireylerin sayısındaki artışın olası nedenleri arasında gösterilmektedir. Bu arada bu istatistiklerin yurt dışı kaynaklı olduğunu belirtmekte yarar var sanıyorum.
S.M: Peki Türkiye’de otizmle ilgili ne gibi bilimsel araştırmalar yapılıyor, biraz bahsedebilir misiniz?
O.K: Otizmin tüm dünya için olduğu gibi Türkiye için de yeni bir alan olduğu söylenebilir. Son elli yıldır giderek artmakta olan bilimsel çalışmalara rağmen henüz otizm alanında yanıtı bilinmeyen pek çok soru bulunuyor. Hatta bu konuda bilmediklerimizin bildiklerimizden çok olduğunu söylesek durumu çok abartmış olmayız. Dolayısıyla, otizm alanında çok çeşitli alanlardan bilim insanları araştırma ve uygulama çalışması yapmakta. Aynı durumun Türkiye için de söz konusu olduğunu söylemek yanlış olmaz. Türkiye’de bildiğim kadarıyla psikiyatri, nöroloji gibi tıp alanlarında ayrıca, psikoloji, özel eğitim, dil ve konuşma terapisi gibi diğer alanlarda otizm konusunda bilimsel araştırma çalışmaları yapılıyor ve bu çalışmalar ulusal ya da uluslararası düzeyde yayımlanıyor.
S.M: Siz otizmli bireylerin eğitimi üzerine çalışmalar yapıyorsunuz. Bu çalışmalara geçmeden önce, bu konudaki eğitim çalışmaları ve uygulamaları konusunda Türkiye’de ne durumdayız? Özellikle kaynak, eğitmen, program ve merkezlerle ilgili bilgi verebilirseniz seviniriz.
O.K: Otizmli bireylerin eğitimi konusunda yapılan çalışmalarda başarılı sonuçlar elde edebilmek için bazı koşulların yerine getirilmesi çok önemli. Örneğin, eğitime olabildiğince erken, mümkünse çocuk ya da bebek tanılanır tanılanmaz başlanmalı. Eğitimde yoğun ve kesintisiz bir süreç izlenmeli. Daha açık söylemek gerekirse, özellikle başlangıçta, otizmli birey ara vermeksizin haftada yaklaşık 20 saat ile 40 saat arası yoğunlukta bire-bir eğitimden yararlanmalı. Birey hazır olduğunda, normal gelişim gösteren akranlarıyla bir arada eğitim almaya başlamalı. Otizm alanında gerçekleştirilen eğitim çalışmalarının başarılı olabilmesinin bir diğer koşulu da sunulan hizmetlerin otizm spektrum bozukluğunun temel yetersizlik alanlarına odaklanmasıdır. Yani otistik özellikler gösteren bireylere uygulanan programlarda, sosyal etkileşim ve iletişim alanlarındaki yetersizliklerden kaynaklanan sorunlar ile sınırlı/yinelenen ilgi ve davranışların neden olduğu sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik etkinliklere öncelikle ve yoğunlukla yer verilmelidir.
Türkiye’de ne yazık ki henüz bu başarı bileşenlerine ilişkin gereklerin yeterli düzeyde yerine getirilebildiğini söylemek mümkün değil. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan veriler otizmli bireyler için okullaşma oranının hala oldukça düşük olduğunu gösteriyor. Türkiye’de okul öncesi özel eğitim hizmetleri yasal olarak zorunlu eğitim kapsamında yer almasına rağmen, oldukça sınırlı sayıda otizmli çocuk bu hizmetlerden yararlanabilmektedir. Ayrıca, kaynaştırma ortamlarında eğitim hizmeti alan otizmli bireylerin sayısı da ne yazık ki oldukça sınırlıdır. Otizmli bireylere hizmet veren kurumlarda uygulanmakta olan müfredatın ve gerçekleştirilen öğretim etkinliklerinin otizm spektrum bozukluğu alanında etkili sonuçlar elde etmeyi sağlayacak olan ve sözünü ettiğimiz erken, yoğun ve kesintisiz eğitim, otizme özgü müfredat ve uygulama biçimleri gibi başarı bileşenleriyle büyük ölçüde örtüştüğünü söylemek bugün itibariyle güçtür.
Bütün bunlara ek olarak otizm konusunun Türkiye için yeni bir konu olduğu söylenebilir. Dolayısıyla, bu alanda yeterli bilgi ve donanım sahibi personel sayısı oldukça sınırlıdır. Ancak tüm bu olumsuzluklara karşın otizm alanında olumlu gelişmelerin de yaşandığını söylemek gerekir. Özellikle üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının çabalarıyla otizm alanı giderek daha çok dikkat çeken ve üzerinde çeşitli alanlardan daha çok kişinin çalıştığı bir alana dönüşüyor. Örneğin, son yıllarda Türkiye’de otizm alanında uluslararası katılımlı kongre ve sempozyumlar düzenlenmekte, üniversitelerin özel eğitim bölümlerinde otizm alanına ilişkin dersler okutulmakta. Geçtiğimiz yıl Anadolu Üniversitesi’nde Otizmde Uygulamalı Davranış Analizi Yüksek Lisans Programı’nın açılması üniversitelerde otizm alanında yaşanan gelişmelere güzel bir örnektir. Bu program lisans ve lisansüstü eğitim düzeyinde otizm alanında Türkiye’deki ilk programdır.
S.M: Doktora tezinizde çeşitli eğitim programlarının verimliliklerini karşılaştırdınız ve sonraki çalışmalarınız da sanırım otizmli bireylerin eğitimi üstüne. Bu eğitimlerden ve faydalarından biraz bahsedebilir misiniz?
O.K: Otizm alanında etkili ve verimli öğretim yöntemlerinin belirlenmesine ilişkin araştırma gereksinimi devam ediyor. Otizmli bireyler ve gelişimsel gerilik gösteren diğer bireylere yönelik öğretim çalışmalarında etkililik kısaca kullanılan yöntemin istenen sonucu doğurması; verimlilikse istenen sonuca daha az hazırlıkla, daha kısa sürede, daha az hatalı öğrenci tepkisiyle ve daha yüksek düzeyde genellemeyle ulaşılması olarak açıklanabilir. Sabit bekleme süreli öğretim ve eşzamanlı ipucuyla öğretim otizmli bireylere çeşitli becerilerin öğretiminde sıkça kullanılan iki öğretim uygulaması. Ben doktora tezimde bu iki öğretim uygulamasının etkililik ve verimliliklerini karşılaştırmıştım. Doktora tezimin ardından otizm alanında kullanılan öğretim uygulamalarını etkililik ve verimlilikleri açısından inceleyen başka araştırmalar da yaptım. Bu tür çalışmalar otizm alanında çalışan uygulamacılara daha etkili ve verimli öğretim uygulamaları sunabilmek amacıyla yapılıyor.
Doktora tezimin ardından otizm alanında üzerinde çalıştığım en önemli konulardan biri OÇİDEP (Otistik Çocuklar İçin Davranışsal Eğitim Programı) isimli program. OÇİDEP, Lovaas’ın geliştirdiği program temel alınarak hazırlanan ve otizmli çocuklara; yoğun, kesintisiz, bire-bir, davranışsal erken eğitim sağlamayı amaçlayan bir eğitim programı. Erken yoğun davranışsal eğitim otizm alanında deneysel araştırmalarla etkililiği ortaya konmuş ve bugün itibariyle tüm dünyada bilimsel dayanakları en güçlü uygulama şekli. Türkiye’de erken yoğun davranışsal eğitime ilişkin çalışmalar ise henüz oldukça sınırlı. Bu nedenle OÇİDEP’in Türkiye için çok önemli bir program olduğunu düşünüyorum. OÇİDEP’in Türkiye’de uygulanmaya başlanan ilk erken yoğun davranışsal eğitim programı olduğu söylenebilir. Bu programı Prof. Dr. Gönül Kırcaali-İftar’ın koordinatörlüğünde 2006 yılından bu yana öğretim üyesi arkadaşım Yrd. Doç. Dr. Burcu Ülke-Kürkçüoğlu ile birlikte uyguluyoruz.
S.M: Eğitimlerle otizmli bireyler hangi alanlarda ve ne ölçüde ilerleme kaydedebiliyor?
O.K: Otizmli bireylerin eğitim hizmetlerinden hangi düzeyde yararlanacağı büyük ölçüde aldıkları eğitimin niteliği ve bireysel özellikleriyle ilişkili. Otizmli bireylere çok çeşitli biçimlerde eğitim hizmetleri sunulmaktadır. Ancak, ne yazık ki bu uygulamaların önemli bir bölümü bilimsel dayanaktan yoksundur. Bugün için otizm alanında bilimsel dayanakları en güçlü uygulama biçiminin uygulamalı davranış analizi denilen yaklaşıma dayalı çalışmalar olduğu söylenebilir. Uygulamalı davranış analizine dayalı erken yoğun davranışsal eğitim hizmetlerinden gereğince yararlanabilen çocukların zihinsel, iletişimsel ve uyumsal becerilerinde önemli ilerlemeler, otistik özelliklerinde ise önemli azalmalar olduğunu araştırma bulgularına dayalı olarak söyleyebiliriz. Ayrıca, çok sayıda araştırmada bu çocukların önemli bölümünün kaynaştırma ortamlarında eğitim almaya başlayabildikleri belirlenmiştir. Özetle erken yoğun davranışsal eğitim otizm tanılı pek çok çocukta çok önemli gelişmeler sağlayabilir. Ancak, erken yoğun davranışsal eğitime başladığında daha küçük yaşta ve daha yüksek gelişimsel düzeyde olan; ayrıca, daha uzun süre erken yoğun davranışsal eğitim hizmeti alan otizmli bireylerin, daha fazla ilerleme göstermesi beklenebilir.
S.M:Bu konuda ailelerin bilinçlenmesi ve destek alması oldukça önemli. Siz ailelerin izlemesi gereken yollar olarak olmazsa olmazlar içinde neler sayabilirsiniz?.
O.K: Otizm konusunda, çeşitli alanlardan çok farklı deneyim ve uzmanlığa sahip çok sayıda kişi etkinlik gösteriyor. Dolayısıyla, otizmin neden olduğu güçlüklerle baş etmek, hatta kimi zaman bu güçlükleri tümüyle ortadan kaldırmak iddiasıyla otizmli bireyler ve yakınlarına çok çeşitli ve farklı özelliklerde hizmetler önerilebiliyor. Anne-babaların Internet ortamında yapacağı kısa bir araştırma bile otizmli bireyler için önerilen onlarca belki de yüzlerce çeşit uygulamayla karşılaşması için yeterli. Bu kadar çok sayıda ve çeşitli uygulamayla yüz yüze gelen anne-babalar çocukları ve kendileri için en doğru seçeneğin ne olduğuna karar verirken güçlük yaşayabilirler. Bu nedenle çocukları ve kendileri için bilimsel dayanaklı uygulamaları seçmelerini öneriyorum. Bir uygulamanın bilimsel dayanaklı uygulama olarak kabul edilebilmesi için, bu uygulamanın vaat ettiği sonuçları gerçekten sağladığına ilişkin yeterli düzeyde deneysel araştırma bulgusuna sahip olması beklenir. Anne-babalar karşılaştıkları uygulamaların bilimsel dayanaklarını sorgulamaksızın seçim yaptıklarında etkili uygulamaların yaratacağı olumlu sonuçlardan yoksun kalabilecekleri gibi, etkileri bilimsel olarak ortaya konmamış uygulamaların olası risklerini de otizmli çocukları ve kendileri adına üstlenmiş olabilirler. Otizme ilişkin konuları bilimsel kaynaklardan yararlanarak öğrenmenin ve sorgulamanın yanı sıra anne-babalara çocuklarının eğitiminde aktif ve etkin bir rol almalarını önerebilirim. Anne-babaların otizmli çocuklarının eğitimlerine katılımı anne-baba gözlemlerinin uzmanlar için önemli bir bilgi kaynağı olması nedeniyle önemlidir. Araştırma bulguları gerekli destekler sağlandığında anne-babaların çocuklarına birçok beceri ve davranışı kazandırabildiğini, çocuğun çeşitli ortamlarda öğrendiği becerilerin sürdürülmesine ve kullanılmasına yardımcı olduğunu göstermektedir. Ayrıca, öğretici olarak çocuklarının eğitimine katılmak bazı anne-babalarda duygusal rahatlamaya da yardımcı olabilir. Son olarak, anne-babalara otizmli çocukları için aldıkları hizmetlerin kalitesini mutlaka sorgulamalarını önereceğim.
S.M:Peki sosyal sorumluluk çalışmalarında bulunmak isteyen pek çok kişi var, özellikle gençler. Otizm ve özel eğitime muhtaç diğer bireyler için bir şeyler yapmak isteyenlere nerelerde ne gibi çalışmalar önerebilirsiniz?
O.K: Sosyal sorumluluk çalışmaları konusunda istekli kişilere sivil toplum kuruluşlarıyla iletişim kurmalarını önerebilirim. Ülkemizde otizm alanında etkinlik gösteren 20’nin üzerinde vakıf ve dernek var. Otizm alanında çalışan vakıf ve derneklerin çoğunluğunun üye olduğu bir de Otizm Platformu bulunmaktadır. Otizm platformunun web sayfası ziyaret edilerek (www.otizmplatformu.org) konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının listesine ve her birine ilişkin ayrıntılı bilgiye ulaşmak mümkün. Bu arada dileyen kişiler özel eğitim gereksinimi olan diğer gruplara yönelik çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarına da ulaşabilirler tabi.
Onur Kurt, Anadolu Üniversitesi özel eğitim alanında lisans, yüksek lisans ve doktora derecelerine sahip. 1997 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi’nde öğretim elemanı olarak görev yapıyor. Öğretim elemanı olarak göreve başladıktan sonra Küçük Adımlar Erken Özel Eğitim Programı kapsamında aile rehberliği çalışmaları yürüttü. Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsü Gelişimsel Yetersizlik Uygulama Birimi’nde iki yıl sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra 2005-2006 yılları arasında İngiltere’de bir özel eğitim okulu ve araştırma enstitüsünde konuk araştırmacı ve öğretmen olarak görev yaptı. Halen Anadolu Üniversitesi Engelliler Araştırma Enstitüsü’nde öğretim üyeliği görevini sürdürüyor. Ayrıca, Otistik Çocuklar İçin Davranışsal Eğitim Programı’na (OÇİDEP) ilişkin uygulamalarda danışmanlık görevini yürütüyor. Bilimsel ilgi alanları arasında uygulamalı davranış analizi ve gelişimsel yetersizliği olan çocukların eğitimi yer alıyor.
Kurt, O. & Parsons, C. (2009). Improving classroom learning: The effectiveness of time delay within the TEACCH approach. International Journal of Special Education, 24, 173-185.
Kurt, O., & Tekin-İftar, E. (2008). A comparison of constant time delay and simultaneous prompting within embedded instruction on teaching leisure skills to children with autism. Topics in Early Childhood Special Education, 28, 53-64.
Tekin, E., Kurt, O., & Acar, G. (2008). Enhancing instructional efficiency through generalization and instructive feedback. International Journal of Special Education, 23, 147-158.
Tekin, E., Acar, G., & Kurt, O. (2003). The effects of simultaneous prompting on teaching expressively identifying the objects: An instructive feedback study. Journal of Disability, Development and Education, 50(2), 149-167.
OÇİDEP için bilgi : ocidep.com