Ceyda, kapıya gelen çiçekçiden gülleri aldı, biraz önce gelen süslü pastanın yanına koydu. Fırındaki yemeği kontrol etti ve sevgililer günü için masayı hazırlamaya devam etti. Süslü şamdanlar, kırmızı mumlar, kalpli peçeteler… masanın, pek sevdiği dekorasyon dergilerindekine yeterince benzediğine karar verince rahat bir soluk aldı.

Yaklaşmakta olan sevgililer günü, vitrinleri kaplayan kalpler, radyoda çalan aşk şarkıları, sokaklarda sarmaş dolaş gezen çiftler, geceye hazırlık yapan restoranlar… Hepsi güzel de, ya kendini yalnız hissedenler ve sevgilisi olmadığı için daha çok yalnızlık duyacak olanlar? Peki ya her günü yalnızlar günü olanlar?

İnsanoğlu başkalarıyla ilişki kurmaya, sosyalleşmeye ihtiyaç duyar. Güçlü sosyal desteğe sahip kişilerin daha mutlu olduğu, hastalıklardan daha az etkilendiği ve depresyon yaşama risklerinin daha az olduğu bilimsel bir gerçek. Yalnızlık duygusu da bu nedenle bizi rahatsız eden, çoğumuzun yaşamak istemediği, hatta zaman zaman ondan kurtulma arzusuyla bize yanlış kararlar aldırabilen bir duygu. Özellikle Sevgililer Günü’ne gereğinden fazla anlam atfeden ve sevgilisi olmayan kişiler, yalnızlık duygusunu o gün daha yoğun yaşayarak hatalı seçimler yapabiliyor.

 

Yalnızlık Kavramı

Yalnızlık; üzerine şiirler yazılan, şarkılar bestelenen, araştırmalar yapılan, hemen herkesin yaşamının bir evresinde farklı düzey ve şekillerde tecrübe ettiği bir duygu. Uzun yıllar felsefeye ve edebiyata konu olan yalnızlık, psikoloji alanında ise son 50 yıldır inceleniyor. Peki çok yakından bildiğimiz bu yalnızlığın bilimsel tarifi nedir?

Yalnızlıkla ilgili çalışmaları sonucu Weiss, iki tip yalnızlık belirlemiştir: Duygusal yalnızlık ve sosyal yalnızlık. Duygusal yalnızlık, sevilen kişinin eksikliği ile ortaya çıkan ayrılık kaygısı ile ilişkilidir. Weiss, duygusal yalnızlığın, güvenilebilecek ve bağlanılabilecek bir figürün olmaması sonucu ortaya çıktığından bahseder. Sosyal yalnızlık ise kişinin ihtiyaç duyduğunda ulaşabileceği yeterli sosyal çevresinin olmamasından kaynaklanır. Buna göre kişi, sosyal açıdan tatmin edici ilişkiler içine giremez ve entegre olamaz.

Weiss dışında başka uzmanlar ise yalnızlığın kişilik özellikleri ile ilişkili olduğuna dikkat çeker. Örneğin yalnızlığın “kendine fazla odaklanma”, sosyal ortamlara yeterince girmeme, içedönük olma, utangaçlık, kendine güven eksikliği, kendini sevmeme gibi özelliklerle bağlantılı olduğu bilinir.

Diğer bir taraftan yalnızlığın en geniş anlamda kişinin olmasını istediği sosyal ilişkileri ile, algıladığı ilişkiler arasındaki farklılıklardan kaynaklanan sıkınıtı durumunu ifade ettiği savunulur. Bu görüşe göre yalnızlık, yalnız olma ile aynı anlama gelmez ya da başkalarıyla olmak kişinin yalnızlık hissetmeyeceğini garanti etmez. Yani kişi eğer sahip olduğu sosyal ilişkileri, kendi kafasında kurduğu ideal ilişkiler kadar tatmin edici bulmuyorsa, o zaman yalnızlık duygusu başlar.

Elbette yalnızlık algısı kişiye göre değişiklik gösterebildiği için, net ve tek bir tanım yapmak oldukça zordur. Görüldüğü gibi yalnızlık, bakış açılarına göre uzmanlar tarafından da farklı şekilde açıklanmıştır. Ancak araştırmalar bize, yalnızlığın bir kişilik boyutunun olduğunu, yani bazı kişilerin yalnızlık hissetmeye diğerlerinden daha çok eğilimli olduğunu gösteriyor. Diğer yandan, algılarımızın ve düşünce kalıplarımızın da yalnızlığı nasıl yaşadğımızı etkilediği biliniyor.

Zaman zaman insanlar, yalnız kalmak ve kendi içlerine dönerek kendilerini sorgulamak isteyebilirler; ancak bu çeşit inziva, yalnızlıktan farklıdır. Herkesin zaman zaman başkalarından uzaklaşmak ve kendi ile kalmak istemesi oldukça normaldir. Bunun yanında bazı insanlar yalnızlıktan diğerleri kadar rahatsız olmaz. Sosyalleşmek, sürekli olarak diğer insanlarla vakit geçirmek, tatmin edici sosyal ilişkilere girmek kimileri için olmazsa olmazdır; kimileri ise bunlara ihtiyaç duysa da yokluğunda çok fazla etkilenmez. Hatta yaşam boyu yalnız yaşamış bazı insanların yaşamlarını mutlu bir şekilde geçirebildiklerini görüyoruz. Bu da duyguların ve tecrübelerin yaşanmasında bireysel farklılıkların her zaman var olduğuna işaret ediyor.

Ancak yalnızlık kronik hale gelirse, yani sürekli olarak yaşanıp yaşamı olumsuz etkilerse, o zaman sıkıntılı bir durumdan bahsedilebilir. Öyle ki, kronik yalnızlığın depresyon, stres, aşırı kaygı gibi birtakım olumsuz duygu durumlarıyla ilişkisi yadsınamaz. Ayrıca aşırı yalnızlık duygusu, intihar düşüncelerini tetikleyebiliyor, kişinin sorunlarla etkisiz bir şekilde başa çıkmaya çalışmasına yol açabiliyor, iş ve akademik yaşamda başarıyı olumsuz etkileyebiliyor.

 

Ceyda Hanım’ın Yalnızlığı

Yalnızlık duygusu, yaşlanmaya bağlı hareket kabiliyetinin ve zihinsel kapasitenin azalmasına bağlı olarak ortaya çıkabileceği gibi, zihinsel ya da fiziksel bir hastalığın sonucu da ortaya çıkabiliyor. Örneğin depresyon yaşayan biri kendini, geçmişini, hatalarını, hayal kırıklıklarını sorgularken zihinsel olarak sosyal çevresinden uzaklaşır. Ya da Alzheimer hastası olan biri, hafıza kaybıyla birlikte sosyal ve duygusal çevresiyle olan bağlarını kaybeder.

Bunların dışında sosyal beceri eksikliğinden kaynaklanan yalnızlık, özellikle ergenlerde yalnızlığı merkez alan bir kimlik oluşmasına neden olabilir. Yazının başında adı geçen Ceyda Hanım gibi tek çocuk olarak yaşlı ebeveynleri ile büyüyen ve yirmili yaşlarının başında önce babasını, birkaç yıl sonra da annesini kaybeden biri, yetişkin hayatında ihtiyaç duyduğu sosyal becerileri geliştirecek imkanları bulamayabilir. Bunun sonucunda kendi başına olmayı yalnızlık olarak değil de, alışkanlık olarak görmeye ve hayatını bu şekilde yaşamaya başlayabilir.

Her şey mükemmel… yemeğini tek başına yedikten sonra pasta ve çiçeğin resmini çekti, bilgisayarına bağlı yazıcısından bir çıktı alıp doğum günü ve yılbaşı resimlerinin yanına koydu. Kedileri, çiçekler ve pasta resimleriyle dolu insansız 43 yıllık bir albüm.

Sosyal ilişkilerin, paylaşmanın yaşamımıza büyük bir zenginlik kattığını, kronik yalnızlığın olumsuz etkilerini unutmamak; ancak belirli bir dönemi veya günü ‘tek’ gçirmenin olumsuz bir yalızlık olmak anlamına gelmeyebileceğini bilmenin önemiyle bitirelim.

Not: Ceyda Hanım geçen sene agresif bir kanser sonucu hayatını kaybetti. Kemoterapi ve ameliyatları sırasında yanında elinden tutacak ya da bir kaç güzel söz söyleyecek akrabası ya da arkadaşı yoktu. Tüm hayatı boyunca olduğu gibi hayatının sonunda da yalnızdı.

 

 

Detaylar için kaynaklar

Marangoni, C. & Ickes, W. (1989). Loneliness: A theoretical review with implications for measurement. Journal of Social and Personal Relationships, 6, 93-128.

Weiss, R.S. (1975). Loneliness: The experience of emotional and social isolation. Boston, MA: The MIT Press.

Yaşar, M. R. (2007). Yalnızlık. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 17,  237-260.

RelatedPost