Umut asla sizi terketmez, siz onu terkedersiniz” G. Weinberg

 

Umut, ‘Gelecekten beklenen olumlu gelişmeler’ olarak tanımlanır ve duygularımızı yakından etkileyen kavramlardan biridir. Kuramsal geçmişi 13. yüzyıla dayanan umut, günümüze kadar farklı kuramcılar tarafından açıklanmaya çalışılmıştır. Umut, genel anlamda bizi harekete geçirmek için güdüleyen ve bu sayede bize iyi olma duygusu veren bir özelliktir. Ayrıca umut, belirlediğimiz hedefe ulaşma beklentimizin duygusal bir öğesi olarak da açıklanır. Modern zamana ait tanımlamalar ise umudun iki boyuttan oluştuğunu gösteriyor. ‘Hedefe yönelik karar verme’ ve ‘hedefe ulaşılabilecek yolları planlama’dan oluştuğu belirtilen umudun, bu tanımıyla bilişsel bir yapısının olduğuna dikkat çekiliyor.

Ne ölçüde umutlu olduğumuzu ise çevresel faktörler (örneğin öğrenme süreci, sosyal ilişkiler) kadar kişilik özelliklerimizin de belirlediği biliniyor. Dışadönük kişilerin, duygusal olarak daha dengeli olanların, yaşamlarında kendi kontrollerinin olduğuna inananların umut düzeylerinin daha yüksek olduğu görülüyor.

 

Umut Bizi Güçlendiriyor

Umutla ilgili yapılan araştırmalar, umut düzeyimizin psikolojik uyumumuzu yakından etkilediğini, fiziksel sağlığa yardımcı olduğunu, öğrencilerde akademik başarıyı arttırdığını, bunun yanı sıra yaşam kalitemiz ve mutluluğumuzda önemli rol oynadığını, sorunlarla başa çıkmada yardımcı olduğunu, depresif belirtileri azalttığını, kendimize olan saygımızı arttırdığını, hayatta daha fazla anlam bulmamıza katkıda bulunduğunu gösteriyor. Ayrıca umutlu olan hastaların, yaşadıkları hastalıktan daha az etkilendiği ve hastalık sırasında daha az stres yaşadığı görülüyor. Yani umutlu olmak, psikolojik, sosyal, fiziksel ve akademik açıdan bizi güçlü kılmaya yardımcı bir özellik olarak karşımıza çıkıyor. Bu da kişisel amaçlarımızın ulaşılabilir/erişilebilir olduğunu düşünmenin ve bunun için çabalama sürecinin iyilik halimizdeki öneminin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

 

 Olumlu ve Olumsuz Duygularımız

İnsan yaşamında önemli yer tutan duygular, genel olarak birbirinden bağımsız olumlu ve olumsuz iki temel oluşumu içerir. Buna göre olumlu duygu, “yaşamdan alınan etkin haz ve keyif” olarak tanımlanırken; olumsuz duygu, “kişinin stres, korku, kızgınlık gibi hoş olmayan duygularının harekete geçmesi” şeklinde tanımlanır. Olumlu ve olumsuz duygularımızın ortaya çıkmasında hem bireysel hem de kültürel farklılıklar önemli yer tutar. Araştırmalar, mutluluk, haz, heyecan, heves ve hoşnut olmak gibi duyguları olumlu duygularla ilişkilendirirken; öfke, kaygı, stres, mutsuzluk gibi kavramların olumsuz duygular içinde yer aldığını gösteriyor.

Diğer yandan araştırmacılar, bu iki oluşumun birbirinin tam zıttı olmadığını savunuyor. Normalde insanlar olumlu ve olumsuz duyguları aynı anda ve farklı seviyelerde yaşayabiliyor. Mutluluk için ise olumsuz duyguların nispeten az, olumlu duyguların çok ve sıkça yaşanıyor olması gerekiyor. Bununla birlikte olumsuz duyguları yaşayış biçimimiz genelde duygusal dengesizliğin bir ifadesi olarak görülüyor. Bir başka deyişle, sıklıkla olumsuz duygu yaşayan kişilerin duygusal açıdan dengesiz olduğu, aynı zamanda bu kişilerin çevreyi tehdit edici ve stres verici olarak algıladığı biliniyor. Buna karşın, olumlu duyguları sıklıkla yaşayanların ise çevresiyle daha fazla uyum içinde olduğu, dışadönük ve sosyalleşmeye eğilimli özellikler taşıdığı gözleniyor.

 

“Umutsuz” Kişi Daha Mutsuz

Umudun, olumlu duygularımızla (neşe, heyecan, mutluluk vb.) yakından  ilişkisi yadsınamaz. Peki umut düzeyi ile olumsuz duygular arasında nasıl bir bağlantı var? Bu doğrultuda yapılan araştırmalar umut düzeyi azaldıkça stres, kaygı, depresyon gibi sıkıntı veren duyguların artış gösterdiğini ortaya koyuyor ve dolayısıyla umutlu olmanın bizi duygusal sorunlardan koruduğunu, stres verici durumları daha olumlu olarak algılamamıza yardımcı olduğunu vurguluyor. Örneğin umudun olumsuz duygulardan biri olduğuna inanılan aşırı kaygı ile olan ilişkisini inceleyen bir çalışmada, insanların stresli günlerinde yaşadıkları olumlu ve olumsuz duyguları arasında bir fark görülmüyor. Buna karşın, yaşanan olumlu olaylara yönelik olarak hissedilen olumlu ve olumsuz duygular arasında farklılıklar olduğu gözleniyor.

Geçtiğimiz yıllarda Türkiye’de Prof. Dr. Esin Tezer ile yaptığımız çalışmada elde ettiğimiz sonuçlar ise, umutlu olmanın olumlu duyguları arttırdığı görüşünü destekler nitelikte. Sonuçlar, umutsuz üniversite öğrencilerinin olumsuz duyguları çok sıklıkla yaşadığını gösteriyor. Yüksek düzeyde umut, olaylar karşısında olumlu beklentiler edinmemizi sağlayarak, iyi oluş halimizi ve psikolojik sağlamlığımızı arttırıyor.

Tüm bu araştırmalarda ortaya çıkan tablo aslında psikolojik destek uygulamalarında umut kavramının etkili bir iyileştirme aracı  ve koruyucu olarak algılanabileceğini gösteriyor. Bu bağlamda bireyler ve çiftler için hazırlanan psikolojik danışma programlarında kullanılan geleceğe yönelik ‘umudun yerleştirilmesi’ yönteminin önemi burada öne çıkıyor.

Stres, depresyon, kaygı gibi olumsuz durumlardan korunmak, yaşam kalitemizi ve mutluluğumuzu arttırmak için umudu geliştirmeye çalışmanın pek çoğumuz için oldukça etkili bir yöntem olacağı unutulmamalı.

 

 

Detaylar için kaynaklar

Arnau, R. C., Rosen, D. H., Finch, J. F., Rhudy, J. L., & Fortunato, V. J. (2007). Longitudinal effects of hope on depression and anxiety: A latent variable analysis. Journal of Personality, 75(1), 43-63.

Day, L., Hanson, K., Maltby, J., Proctor, C., & Wood, A. (2010). Hope uniquely predicts objective academic achievement above intelligence, personality, and previous academic achievement. Journal of Research in Personality, 44, 550-553.

Staats, S. (1987). Hope: Expected positive affect in an adult sample. Journal of Genetic Psychology, 148(3), 357-365.

Uzun Özer, B. & Tezer, E. (2008). Umut ve Olumlu-Olumsuz duygular Arasındaki İlişkiler. Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, 23, 81-86.

RelatedPost