Psikodrama, sıklıkla duyduğumuz, oldukça ilgi çeken, içine girildiğinde büyük haz veren, iyileştirici, yaşama bakışı değiştirebilen bir sistem. Ülkemizde gittikçe popüler olmaya başlayan psikodrama hakkında aslında bilmediğimiz pek çok şey var. Biz de psikodramayı bu işin uzmanından, kendini uzun yıllardır psikodramaya adamış, Türkiye’de bu alanı sevdirmiş, pek çok psikodramatist yetiştirmiş, sayısız bireyin yaşamına etki etmiş birinden, Uzman Psikolojik Danışman ve Psikodramatist Deniz Altınay’dan dinledik. Altınay bize, psikodrama felsefesinden, psikodramanın Türkiye’deki uygulamalarından ve kendi çalışmalarından bahsetti.
Özge Erel: Psikodrama son yıllarda ülkemizde oldukça popüler olmaya başlayan bir alan. Bunda elbette siz ve sizin gibi uzmanların eğitim, uygulama çalışmaları, aynı zamanda piyasadaki popüler yayınların etkisi büyük. Psikodramayı birkaç cümleyle anlatmanızı istesek neler söylersiniz?
Deniz Altınay:Psikodrama hayatın gerçeğini keşfetmek için hayatın enstrümanlarını kullanan bir öğrenme, keşif ve tedavi sistemidir. Hayatın enstrümanları olan yaratıcılık, eylem ve spontanite bizim temel güçlerimiz olarak ön plana çıkar. Tam isimlendirilmesi ile Psikodrama, Grup Psikoterapisi, ve Sosyometri sistemi içinde bireyi, yani psikodramayı; toplumu, yani grup psikoterapisini; ve aralarındaki ilişkileri ölçme bilimini, yani sosyometriyi kapsar.
Ö.E: Peki siz nasıl karar verdiniz bu alanda eğitim almaya ve çalışmaya?
D.A: ODTÜ’de inşaat mühendisliği okuduğum yıllarda benim için önemli olan soruların inşaat mühendisliğinde olmadığını anlayıp psikolojiye yöneldim. Sonrasında öğrencilik yıllarımda katıldığım grup psikoterapileri kongresi de beni uygulama alanı olarak grup psikoterapisine ve psikodramaya yönlendirdi. Böylece insanla daha yakından ilgilenebilecek ve uygulama alanı olarak da grubu merkeze alabilecektim. Öğrencilik yıllarımda başlayan eğitim, zaman içinde hem meslek hem de bir yaşam biçimine dönüştü. Zaten her zaman yaşamlarımız mesleklerimizi belirler. Mesleğiniz ve kişiliğiniz uyumsuz bir yoldaysa, mutsuzluk kaçınılmazdır.
Ö.E: Şu an Türkiye’de psikodramatistler yetiştiriyorsunuz. Kimler psikodramatist olabilir? Bu süreçten bahsedebilir misiniz?
D.A: Türkiye’de FEPTO (Avrupa Psikodrama Eğitim Federasyonu) ve EAP (Avrupa Psikoterapi Derneği) üyesi olarak eğitimlerimizi sürdürüyoruz, ki bu kuruluşlar Avrupa’da psikodrama ve psikoterapi eğitimlerini akredite eden kuruluşlardır. Psikodrama eğitimine alandan olan kişiler katılabilir. Yani Psikolojik Danışmanlar, Psikiyatristler, Psikologlar eğitimlerde yer alabilir. Eğitim 2 aşamadan oluşur ve yaklaşık olarak 5 yıl kadar sürer. Bunlar yardımcı terapistlik ve terapistlik aşamalarıdır. Uzmanlar çoğunlukla öğrenme amaçlı katıldıkları bu süreçte kendilerini merkezde bulurlar ve sonrasında eğitim bir kendini arama, bulma ve tanıma ve hatta değiştirme sürecine dönüşür. Yaşamda kendisi ile uğraşamayanlar, başkaları ile uğraşma becerisine sahip olamazlar. Tüm grup eğitim süreci ve yaşantısal seminerler de bu amaca hizmet eder. Bu eğitim, yaşayarak öğrenmenin mükemmel bir modelidir.
Ö.E: Sizce bir psikodramatistin sahip olması gereken en önemli kişisel özellik ve/veya beceri nedir?
D.A: Bir psikodramatistin sahip olması gereken en önemli kişisel özellik cesaret ve en önemli beceri ise kendini akıştaki spontaniteye bırakabilmesidir. Bu ise bizi en önemli kavrama götürür ; “AN “ da olmak, cesareti ile “o an” da olan kişi spontanitesi sayesinde an’ın bir parçası ve hatta uyumlu bir parçası olmayı becerir. An’da olmak herşeyden önemlidir ve yaşamın sırrıdır.
Ö. E.: Psikodrama bireysel psikoterapi veya grup terapisinde de kullanılabilir mi? Ayrıca sormak istediğim, bir psikoterapist, psikodramatist olmadan psikodrama tekniklerinden yararlanıp bunları terapi sürecinde kullanabilir mi?
D.A: Psikodrama bir grup süreci olduğu kadar bir bireysel yardım sürecidir. Fakat buna karşılık “bireysel psikodrama” adı ile vurgulanan sitemde bir grup yardımı olmaksızın psikodrama süreci işletilebilir ve terapist ile danışan bire bir psikodrama sürecini yaratırlar. Diğer sorunuza gelince ki bu soru çok önemlidir ; psikoterapistlerin bazıları psikodrama tekniklerinden faydalanmaktadır. Bu, arabayı tanımayan şöförün ilk kez yola çıkması gibidir; çünkü çeşitli tehlikeler onu bekler, arabaya uygun refleksleri olamadığından tehlike anında sahip olduğu şoförlük refleksleri araba ile uyumsuzlık gösterecek ve belki de kazalar yapabilecektir, hele bu araba çok hızlı ve donanımlı bir abraba ise..
Ö.E: O zaman anladığım kadarıyla psikodrama eğitimi almadan tekniklerini kullanma konusunda dikkatli olmak gerekiyor.
Peki psikodrama uzmanlık eğitimi almak hedefinde olmayan, ancak kişisel gelişim, farkındalık ve çeşitli sorunlarıyla baş etmek isteyen biri psikodramadan nasıl bir fayda görebilir? Kimlerin, hangi amaçlar için psikodrama uygulamalarına katılmalarını tavsiye edersiniz?
D.A: İstanbul Psikodrama Enstitüsü’nde hafta içi akşam saatlerinde düzenlenen “psikodrama yaşantı grupları” bunun için ideal ortamlar yaratıyor. Grup etkileşimi sayesinde son derece hızlı ilerleyen psikodrama grup psikoterapisi sürecine katılan bireyler, kısa sürede istediklerinden daha fazlasını hedefler hale gelirler. Bu, onlara psikodramanın sunduğu bir ayrıcalıktır. Bir çok sorusu ve sorunu olan bireylerin psikodramaya katılması uygun olabilir. Bir ön görüşme sonrasında gruba uygun olup olmadıkları belirlenen üyeler gruba alınırlar. İlişki sorunları, yaşam güçlükleri, psikosomatik sıkıntılar, depresyon, yeme bozuklukları, kaygı ve korku durumlarını bir kaç başvuru konusu olarak sıralayabilirm.
Ö.E: “Çocuk Psikodraması” isimli bir kitabınız var. Psikodrama çocuklara neler kazandırıyor? Psikodrama uygulamalarını tavsiye edebileceğiniz özel gruplar – belirli sorunlar yaşayan çocuklar – var mı?
Altınay, çocukların psikodrama gruplarında hızlı bir şekilde geliştiğini, sorunlarını çözdüğünü söylüyor.
D.A: Çocuk Psikodraması ilk kez benim tarafımdan Türkiye’ye tanıtılmış olan bir sistemdir. Dünyadaki uygulama biçimlerini Türkiye’ye uyarlayarak eğitimleri başlattık ve kısa süre sonrasında da kitap yayın hayatına girdi. Çocuklar yetişkinlere oranla neredeyse iki-üç misli hızlı değişen, iyileşen bireyler olarak eyleme açık oluşları ve her durumda yaratıcılıklarının yetişkinlere göre daha serbestçe işlev görüyor olması nedeniyle psikodramadan çok hızlı fayda alan bir yapıdadırlar. Bu nedenle bu gruplarda çocuklar diğer çocuklarla daha uyumlu bir var oluşu deneyimlerken aynı zaman da sorunlarını da hızla çözerler. Her tür davranış ve uyum sorunu gösteren, arkadaş ilişkilerinde sorun yaşayan, içe kapanık olan, kendini ifade güçlüğü yaşayan, gece korkuları, terör rüyaları olan ve daha bir çok tanı almış çocuk, 4-6 kişilik çocuk gruplarında 2 terapist eşliğinde çalışırlar. 8- 10 hafta süren gruplar çoğu zaman yeterli olur. Paralel olarak yürütülen “anne–baba grupları”nı da unutmamak gerekir. Çocukları olumsuz etkileyen yanlarının törpülenmesi ve çocuğun değişimini destekleyebilmeleri için bu süreçten geçmeleri şarttır.
Ö. E.: Pek çok insan, psikodramanın yaşamlarını değiştirdiğinden bahsediyor. Bunun sırrı nedir?
D.A: Sır, psikodramanın yaşamın sırrını barındırıyor olmasından ileri gelir. Sağlık, bir hastalığın iyileşmesi değildir, ya da belirtinin giderilmesi, sorunun çözülmesi anlamına gelmez. Aslolan, kişinin sağlıklı olan yaşam ile barışık olması ve sürekli gelişim süreci içinde bulunabilmesidir. Bu, yaşamın gerçek ritminin içinde bulunmak anlamına gelir. Onkologların bildiği gibi kanser görülmeyen tek organ kalptir ve kalp, diğer organlardan farklı olarak sürekli bir ritm içinde yaşamını sürdürür. Eğer insan tıpkı kendi kalbi gibi yaşamın ritmi içinde sürekli devinim halinde olabilirse, sorunsuz, yani sağlıklı bir yaşam sürer. Bu yaşam ile barışıklığı ve sürekli gelişimi var eder.
Psikodramaya herhangi bir sorunu ile baş etmek için gelen bireyler o sorunla baş etmekle kalmazlar, aynı zamanda sorun çözme için gerekli bakış açısını da öğrenirler, ki bu onlara yaşamdaki sorunlara karşı bir sigorta sağlar. Yaşam felsefesi olmayan ya da yaşam felsefesi doğru olmayan bireyler, hastalanmaya mahkumdur. Psikodrama, kişiye etkin, gerçek bir yaşam felsefesini sunar. Bu felsefe “an” felsefesidir. Yaşam anlardan oluşur ve bu “şimdi ve burada” kendini gösterir. Sorunlarının içinde yaşayan, yani geçmişte duran bireyler an’ı yaşayamazlar. Gelecek için kaygılanan, planlarının içinde yaşayan ve gelecekte duran bireyler de an’ı yaşayamazlar. Geçmiş ve gelecek, bu sistemde birer illüzyondan ibarettir. Geçmiş artık yoktur ve gelecekten kimse emin olamaz. Bu şekilde an, sürekli olarak kaçırılır. Yaşam an’da var olur, yani sahip olduğumuz tek şey andır. Yani anın kaçması, yaşamın kaçması demektir. Daha net ifade edebilirsek, çoğu zaman yaşayamamak demektir.
Psikodrama sahnesinde kişi, geçmişi ve geleceği an’a getirir ve çözümler. Sürekli olarak an‘da olmayı deneyimleyen birey, gitgide bunu hayatına katmaya başlar. Bu noktadan hareketle an’ın bilgisine, yani yaşamın bilgisine sahip olmaya başlar, düşüncelerinden ve önyargılarından daha fazlasının çevresinde ve hayatında olduğunu görür ve bunları algılar. Bu ise yaşamı daha bütüncül ve kapsayıcı bir pencereden görme şansını bize verir. Böylece sürekli değişim ve gelişim söz konusu olur ve işte bu, aradığımız yaşam ritmidir. Sürekli değişim ve gelişim sürecine girmiş olan bir birey hasta olmaz; olsa olsa an’dan an’a geçerken zaman zaman yorulabir. Ama bu, tatlı bir spor yorgunluğu gibidir. An’da durmak, kişiyi yaratıcı olmaya zorlar, an hazırlıksız olandır ve hazırlıksız olan kişinin temel varoluş sebebini ve gerçek fonksiyonunu harekete geçirir: Yaratıclık. Yaratıcı birey sağlıklı bireydir ve sürekli eylem içinde olma zorunluluğu vardır. Yaratıcı eylem, spontanitemiz sayesinde kendini var eder. Yaratıcı birey, yaratıcılığını ortaya koyan ve nereden bildiğini bilmediği bilgilere ulaşmasını sağlayan spontanitesi sayesinde yaşamdaki herşeyi keşfedebileceği; üstelik keşfederken çözümler üretebileceği gerçeğini görür. Tüm bu anlatılanlar psikodrama sahnesinde var olurlar. Bu varoluş içinde ele alınamayacak bir konunun ve durumun olmaması da diğer önemli gerçektir.
Eğer insanlar psikodramanın tüm yaşamlarını değiştirdiğinden bahsediyorlarsa, bilerek ya da bilmeyerek bu gerçeklerin içinde duruyor olmaları nedeniyledir. Psikodrama yaşam suyudur.
Altınay, D. (2011). Psikodramada seçme konular.İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Altınay, D. (2011). Sahnede yaratıcılık.İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Altınay,D. (2010). Psikodramada çağdaş yaklaşımlar. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Altınay,D. (2007). Psikodrama grup psikoterapisi 400 ısınma oyunu ve yardımcı teknikleri. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Altınay,D. (2007). Çocuk psikodraması.Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Altınay, D. (2007). Psikodrama grup psikoterapisi el kitabı. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Altınay, D. (2004). Sahnede yaratıcılık: Playback tiyatrosu. İstanbul: Aura Kitapları.
Deniz Altınay, Gazi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık alanından lisans, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikolojik Danışmanlık alanından yüksek lisans derecelerine sahip. Psikodramanın bir uzantısı ve kaynağı olan spontanite tiyatrosu ile uzun yıllar ilgilendi ve yeni adı ile “playback theatre” eğitimlerini başlatarak Istanbul Playback Theatre’ ın kurulmasını sağladı. Türkiye Grup Psikoterapileri Derneği’nde Yönetim Kurulu Üyeliği ve Genel Sekreterlik yaptı. Türkiye Grup Psikoterapileri Derneği’nden Psikodrama Co-Therapist diploması, Zerka Moreno’dan (Amerika) Psikodrama Terapist diploması aldı. Ankara Grup Psikoterapileri Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yürüttü. Ayrıca, İstanbul Psikodrama Enstitüsü ve Psikolojik Danışma Merkezi’nin kuruluşunu gerçekleştirdi. Psikodrama ile ilgili yayınlanmış bir çok kitabı da bulunan Deniz Altınay, İstanbul Psikodrama Enstitüsü bünyesinde çocuk psikodraması eğitimlerinin koordinatörlüğünü ve eğiticiliğini yürütüyor; İstanbul Psikodrama Enstitüsü’nde eğitim vermeye devam ediyor.