Mutluluğun nispeten sabit, yani dış koşullardan ve yaşam olaylarından çok da etkilenmeyen bir özellik olduğu düşünülse de, araştırmacılar ve uzmanlar mutluluk seviyesini arttırmaya yönelik uygulamalar geliştirmeye ve bunların etkisini test etmeye devam ediyor.
Uzun yıllar bu alanda araştırmalar yapan Sonja Lyubomirsky, çalışma arkadaşlarıyla gerçekleştirdiği bir araştırmada, hazırladıkları 2 aylık bir mutluluk müdahale programının etkilerini araştırdı. Ancak bu programın etkisini ölçerken, iki önemli faktöre yoğunlaştı. Bunlardan biri katılımcıların programın amacını bilmesi ve dolayısıyla programa isteyerek katılması, diğeri ise yeterli çabayı sarf etmesi olarak belirlendi. Program, deney grubu katılımcılar için olumlu düşünce teknikleri geliştirme ve başkalarına minnet gösterme/şükran duyma üstüne kuruldu. Kontrol grubu ise herhangi bir programa katılmadı. Her iki gruptaki katılımcıların mutluluk seviyeleri programdan önce, sonra ve program bittikten 6 ay sonra ölçüldü.
Sonuçlar, mutluluk müdahale programına kendi isteğiyle katılan grubun, program sonunda ve programdan 6 ay sonra mutluluklarında en çok artış olan grup olduğunu gösteriyor. Bunun yanında program süresince daha çok çaba harcayan katılımcılar, daha az çaba gösterenlere oranla daha fazla yarar görüyor. Kısaca, olumlu düşünce geliştirme ve başkalarına minnet sunma teknikleri üstüne kurulu mutluluk geliştirme programlarının etkili olduğu, ancak en iyi etkinin insanların bu programlara bilerek ve isteyerek girdiklerinde, aynı zamanda yeterli çabayı sergilediklerinde alındığını gösteriyor.
Araştırmacılar, mutluluk müdahale programlarının sadece placebo olmadığını ve gerçekten kısa ve uzun dönemde etkili olabileceğini savunuyorlar.
Lyubomirsky, S., Dickerhoof, R., Boehm, J. K., & Sheldon, K. M. (2011). Becoming happier takes both a will and a proper way: An experimental longitudinal intervention to boost well-being. Emotion, 11, 391-402.